Calum'a masada yemek yiyebileceğini ve evcil hayvan gibi yere oturup kaplardan mama yemesine gerek olmadığını anlatmakla geçen dakikaların ardından akşam yemeği faslını sorunsuz bir şekilde atlattılar.
Çocuklar ilk geldiklerinde Calum korkuyor ve onlara yaklaşamıyordu ama beraber biraz zaman geçirince birbirlerine hemen ısındılar. Yatma saatleri gelene kadar Lauren ve Harry'le beraber resim çizmek ve Ashton evi toplarlarken onlarla ilgilenmek hoşuna gitmişti. Hatta o kadar iyi anlaştılar ki Harry bugün karnavalda kazandığı peluş koalayı Calum'a hediye etti. Lauren da Disney Prensesleri temalı çocuk makyaj setiyle ona makyaj yaptı.
Ya da şey, yüzünü boyadı.
Bayan Irwin ise durumu tuhaf bir şekilde iyi karşılamıştı. İlk başta çok yakın olmalarını yanlış bulsa da Ashton başına gelenleri üstü kapalı biçimde anlatınca yumuşadı. Sadece oğlunu bir erkek arkadaşı olduğunu unutmaması ve samimiyeti aşırıya kaçırmaması konusunda tembihledi. Ezra'dan hoşlanmamasına rağmen.
Şimdi ise sırada günün en rahatlatıcı aktivitesi vardı. Yatmaya gitmeden önce anne-oğul zaman geçirmek. Her gün sonunda beraber sıcak bir şeyler içer, gün boyunca neler yaptıkları hakkında konuşurlardı.
"Michael'ın bir noktada haklı olduğunu biliyorsun, değil mi canım?"
"Biliyorum. Ama... Onu bırakamadım anne. Yapamazdım."
"Sen ve senden büyük kalbin..."
Çayından bir yudum daha aldı.
"O adamlar Ash, ne yapacakları belli olmaz. Dikkat etmelisin. Kendine de Calum'a da."
"Basit bir lise öğrencisinin onu kaçırabileceği akıllarının ucundan bile geçmez. Yani şimdilik güvendeyiz."
"A-Ashton?"
Calum merdivenin en alt basamağında durmuş, bir eliyle gözlerini ovuşturuyorken öbür eliyle de tişörtünü -Ashton'ın tişörtünü- aşağı çekiştiriyordu. O saklamaya çalışsa da çalışmasa da belli olmasına rağmen yaralarını görmelerini istemiyordu. Eğer görürlerse neden olduğunu sorarlardı ve Calum Ashton'a karşı gelemeyip anlatırdı. Onu henüz tanımıyordu fakat onu hayal kırıklığına uğratmak ya da iğrendirmek istemiyordu.
"Efendim?"
"H-her neyse, özür dilerim. Şey, rahatsız e-etmesem iyi olur."
"Rahatsız etmiyorsun, ne oldu?"
Yumuşak bir tonda söyleyerek yüzüne minik bir gülümseme yerleştirdi. Calum fark etmeden alt dudağını sarkıtmıştı. Acaba onunla dalga geçerler miydi?
"Ben, uyanınca kimseyi g-göremedim ve, ve... G-gittin sandım, y-yani... Sonsuza kadar..."
Ashton Calum'ı yanına çağırdı ve ellerinden tutarak onu kucağına çekti. Bayan Irwin sessizce ikisini izliyordu. Calum o kadar minikti ki ikisi birlikte tekli koltuğa rahatça sığabiliyorlardı. Bacaklarını koltuğun kolundan aşağı sallandırırken Ashton'ın göğsüne yaslanmıştı ve parmak uçlarıyla dolan gözlerini siliyordu.
"Bu yaşlı kadının yatma vakti geldi. Siz de fazla oturmayın."
"İ-iyi geceler, Bayan Irwin."
"Size de."
O merdivenlerden yukarı çıkarak gözden kaybolurken Ashton parmaklarını nazikçe Calum'ın kolundaki morluğun üzerinde gezdiriyordu.
"İyi misin? Bir yerin acıyor mu?"
"İ-iyiyim efendim... S-sadece... Şey..."
"Evet?"
"Ben, teşekkür e-ederim. H-her şey için. Karşılığını n-nasıl ö-ödeyebilirim?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pup // Cashton
FanfictionCalum'ın masum kahverengi gözleri bir yavru köpeği andırıyordu.