17. Bölüm:

26 6 4
                                    

17. Bölüm:
  Yağmur damlaları.

Birkaç dakika boyunca Fırat'ı izlemiştim, o da beni izliyordu. Kokusu o kadar güzeldi ki, ona tekrar sarılıp kokusunu içime çekmek istiyordum.

"Ben daima Barış'a inanacağım Elyesa. Sen de kardeşine inan, ona güven." Fırat'ın gözlerimin içine bakarak söylediği sözleri düşünüp önüme döndüm.
"Ben de daima Barış'a güveniyor olacağım Fırat. O, Ertuğrul'a birşey yapmış olamaz." dedim sessizce.
"Sahi Barış, Ertuğrul'a ne yapmaktan suçlanıyor? Ertuğrul'a ne olmuş?" Fırat merakla sorusuna cevap vermemi beklerken ayağa kalktım.
"Bilmiyorum, Kuzey'in söylediğine göre Ertuğrul ortalarda yokmuş."
Fırat da benimle birlikte ayağa kalkıp yüzüme baktı.
"Ne yani? Bu aptal kayıp diye Barış mı suçlanıyor? Ertuğrul, çocuk mu ki? Belki de braz yalnız kalmak istedi ve buradan uzaklaştı, olamaz mı?" Fırat sinirle söylenirken bize doğru yürüyen Kuzey'e yaklaştım.
"Kuzey, Ertuğrul'a ne oldu da siz Barış'ı suçluyorsunuz?" dedim sinirle. Kuzey yavaşça yanıma yaklaşıp sol omuzuma elini koydu.
"Bildiğimiz tek şey, Barış'ın Ertuğrul'u tehdit ettikten sonra Ertuğrul'un darp edildiği."
"Ne? Ertuğrul'u Barış darp etmiş olamaz Kuzey! Biz gün boyu beraberdik." dedim Kuzey'in elinden kurtulurken.
"Kamera kayıtlarına göre Ertuğrul okulun tuvaletine giriyor, birkaç saniye sonra Barış da tuvalete giriyor. Tuvaletin içinde kamera olmadığı için gerisini göremiyoruz. Birkaç dakika sonra Barış tuvaletten çıkıyor. Onun arkasından da bir çocuk Ertuğrul'a destek olarak tuvaletten çıkıyor. Tuvaletin içine başka kimse girip çıkmıyor. Barış, Ertuğrul ve Ertuğrul'a destek olan çocuktan başka kimseyi göremedik. Tahminime göre Barış içeride Ertuğrul'u darp ediyor, yabancı çocuk da Ertuğrul'a yardımcı olup onu hastaneye götürüyor. Bütün hastane kayıtlarına ulaştık ama Ertuğrul hiçbir hastaneye kaydedilmemiş."

Ben ve Fırat, Kuzey'i şaşkınlıkla izlerken Kuzey tekrar konuşmaya başladı.

"Barış'ı bir - iki saat sonra falan serbest bırakacağız, çünkü görgü tanığımız yok. Biz, Ertuğrul'u ve ona yardım eden çocuğu bulana kadar Barış serbest kalacak. Fakat, şehir dışına çıkmaması gerekiyor."

Heyecanla Fırat'a dönüp derin bir nefes aldım.
"Barış'ı serbest bırakacaklarmış. O böyle birşey yapmamıştır, ben eminim." dedim heyecanla.
"Evet, Barış'ı serbest bırakacaklar ama gözleri üzerinde olacak Elyesa. Yani, Barış hala suçlanıyor." Fırat'ın hüzünle söylediği cümleyi dinleyip önüme döndüm. Barış, yanında bir polisle birlikte yanımıza doğru ilerliyordu. Hızla Barış'a doğru yürüyüp ona sarıldım.
"Sen yapmadın Barış. Sen yapmadın." dedim gözlerimden yaşlar süzülürken. Barış da bana sarılıp saçlarıma küçük bir öpücük kondurdu.
"Ben yapmadım Elyesa. Ben hiçbirşey yapmadım."

Yavaşça Barış'tan uzaklaşıp bizi izleyen Sercan, Fırat ve Kuzey'e doğru ilerlemeye başladım. Barış da arkamdan geliyordu.
"O yapmamış işte! 'Yapmadım.' diyor Kuzey! Koskoca insan yalan mı söyleyecek?" dedim sinirle Kuzey'e bakarken. Kuzey yavaşça gözlerini gözlerimden kaçırıp konuşmaya başladı.
"Elli sekiz yaşındaki babam bana yalan söyleyebiliyorken, yirmi iki yaşındaki çocuğa mı güveneceğim ben?" dedi sessizce ve yanımızdan uzaklaştı. Ben şaşkınlıkla Kuzey'i izlerken Sercan ve Fırat, Barış'a sarılıyordu.
"Biladerim, sen yapmadın değil mi? Bak eğer böyle birşeyi gerçekten yaptıysan bitiririm seni!" Sercan dolmuş gözleriyle Barış'a sarılırken Barış hüzünle konuşmaya başladı.
"Ben yapmadım biladerim. Yemin ederim ben o kuş beyinli birşey yapmadım."
Sercan ve Barış ayrılınca Fırat, Barış'a sarıldı.
"Merak etme kardeşim, biz sana inanıyoruz." dedi Fırat. Barış da hüzünle Fırat'a sarıldı.
"Teşekkür ederim abi. Hepiniz iyi ki varsınız." dedi sessizce.

^^^

Birkaç dakika sonra Fırat'ın arabasındaydık. Fırat önce Sercan'ı evine bıraktı sonra da bizim evimize doğru sürmeye başladı.
"Abi, sen de içeriye gelsene. Sohbet ederiz." Barış, Fırat'a bakarak konuşurken Fırat konuşmaya başladı.
"Ben rahatsızlık vermeyeyim. Hem şimdi durağa gitmezsem patrona ayıp olur."
Barış tekrar Fırat'a döndü.
"Abi, ne rahatsızlığı? Bari bir çayımızı iç."
Fırat ve Barış konuşurken ben camdan dışarıya bakıyordum. Dışarıda çok güzel bir yağmur yağıyordu. Küçükken babam yağmur yağarken beni alıp dışarıya çıkarırdı.
"Yağmur suyu ile ıslanmaktan korkma. Çünkü yağmur suyu ile ıslanmak kadar güzel bir şey yoktur." derdi. Gülümseyerek dışarıyı izlemeye devam ettiğim sırada evime gelmiştik. Yavaşça kapıyı açıp arabadan indim fakat Barış ve Fırat hala arabadaydı. Yavaşça arabaya dönüp konuşmaya başladım.
"Gelmiyor musunuz?" dedim sessizce. Barış ve Fırat şaşkınlıkla beni izlerken ben neden bu kadar çok şaşırdıklarını anlamaya çalışıyordum. Fırat yavaşça camdan kafasını uzattı.
"Elyesa, iyi misin? Az önce seni bırakıp benim çalıştığım durağa gideceğimizi söyledik ya. Benim patrona arabayı bırakıp geleceğiz."
Söylemişler miydi gerçekten?
"Şey... ben dışarıyı izlerken dalmıştım, o yüzden duymadım sanırım. Neyse siz gidip gelin, ben de içeriye gireyim artık." deyip yavaşça eve doğru ilerledim. Anahtarımla kapıyı açıp içeriye girdim. Odama gidip üzerimi değiştirdim ve tekrar evden çıktım. Arka bahçeye gidip yavaşça ıslak çimlerin üzerine oturdum. Ben küçükken yağmur yağınca babamla birlikte buraya gelip yere otururduk.

Benim babam annemi aldattı. Küçük yaştaki çocuklara kötü davrandı, ama o benim babamdı. Eğer ölmeseydi yine burada oturuyor olurduk. O benim babamdı, beni ve annemi seven babamdı. Annemi aldatmıştı, ama onu seviyordu. Eğer şu an yaşıyor olsaydı, babama yaptığı şeylerden dolayı kızgın olurdum. Yaptığı şeyler yüzünden onu suçlardım, ama onu severdim. Şu an sevdiğim kadar severdim babamı. Çünkü o, benden ve annemden asla vazgeçmemişti. Ben de babamdan vazgeçmezdim.

Gözümden akan yaşları silip çimlere uzandım. Gökyüzünü izlerken yüzümü ıslatan yağmur damlalarıyla karışan toprak kokusunu içime çekip gözlerimi kapattım.

Ruh AşığıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin