32 - 33 - 34. Bölümler:

17 5 1
                                    

32. Bölüm:
  Terk etmek / edilmek.

Fırat ile oturma odasına geçmiştik. Barış, sevgilisi ile konuşurken Fırat da telefonuyla uğraşıyordu. Benim yapacak birşeyim olmadığı için elimdeki kahve dolu kupayı inceliyordum.

Kahvem bitince kupayı önümde duran masaya bırakıp kumandayı aldım ve televizyonu açtım. Kanalları değiştirirken Disnep Channel'i görüp durdum. Mucize: Uğur Böceği ile Karakedi yayımlanıyordu, ve bu benim en sevdiğim çizgi filmdi.

Büyük bir heyecanla çizgi filmi izlediğim sırada Fırat elindeki telefonu masaya bırakıp küçük bir kahkaha attı.
"Çizgi film mi izliyorsun küçük ruh hastası?"

Gülümseyerek ona dönüp konuşmaya başladım.
"Saçma aşk dizilerini izlemekten iyidir, değil mi?"
Fırat masaya bıraktığı telefonu tekrar eline alıp ayağa kalktı.
"Bence ders çalış ruh hastası. Haftaya staj göreceksin, ve orada soruları ben sorarım." dediği sırada Barış telefonla konuşmayı bırakıp yanımıza geldi.
"A-ah! Fırat Abi, gidiyor musun? Biraz daha otursaydın, sohbet edemedik."
Fırat kapıya doğru yürürken ben ve Barış da arkasından ilerliyorduk.
"Başka zaman sohbet ederiz Barışcığım, geç oldu. Hah, bu arada," deyip arkasına dönünce durdum. Bana bakıp gülümsedi.
"Zor beğenenlerdenim, haberin olsun." dedi ve tekrar önüne döndü.
Barış bana bakıp imalı bir şekilde gülümserken Fırat kapıyı açtı.
"Neyse, size iyi akşamlar."
"İyi akşamlar abiciğim, yine bekleriz."

Fırat ve Barış vedalaşırken Fırat'a iyi akşamlar dileyip odama çıktım ve yatağıma yattım.

^^^

Uyandığımda saat 07.21'di. Hızlıca hazırlanıp Barış'ı uyandırdım ve kahvaltı yapmak için mutfağa girdim.

Ben kahvaltı yapıp ayağa kalktığım sırada Barış hala birşeyler yiyordu.
"Hadi kıvırcık, okulda birşeyler atıştırırsın. Geç kalmak istemiyorum."
Barış yavaşça ayağa kalkıp gülümseyerek telefonunu eline aldı ve kapıya yöneldi. Ben de arkasından ilerleyip evden çıktım.

Biraz sonra Bahadır bizi kampüse bırakmıştı. Sınıfa çıkıp boş yerlerden birine oturduk. Biraz sonra Felsefe Hocamız Leyla Hanım içeriye girip bize selam verdi.
"Günaydın arkadaşlar, hemen konuya girmek istiyorum." dediği sırada sınıfın kapısı açıldı ve içeriye nefes nefese kalmış Ertuğrul girdi.
"Çok özür dilerim hocam, geç kaldım. Girebilir miyim?"
Leyla Hoca, Ertuğrul'a izin verince Ertuğrul sırasına oturup bana gülümsedi. Onu görünce şaşırmıştım, çünkü okula gelmeyeceğini söylemişti.

"Evet, derse dönelim. Bugün yine size bir konu ile ilgili sorular soracağım. Konumuz şu," deyip tahtaya birşey yazmaya başladı.
"Terk etmek ve ya terk edilmek." dedi ve bize döndü.
"Evet, sizce terk edilmek mi daha zordur, terk etmek mi?"

Herkes sessizce birbirine bakarken arka soralarda oturan Irmak elini kaldırıp ayağa kalktı.
"Bence terk edilmek daha zordur. Düşünsenize, sevdiğiniz adam sizi terk edip gidiyor. Onu bir daha göremeyeceksiniz, sesini duyamayacaksınız. Ben terk edilmenin daha zor olduğunu düşünüyorum."

Leyla Hoca gülümseyerek Zümra'ya oturmasını söyleyip Barış'a döndü.
"Evet yeni gelen çocuk, adın Barış'tı değil mi?"
Barış yavaşça ayağa kalkıp gülümsedi.
"Evet, ismim Barış."
"Soruma cevap vermek ister misin Barış?"
Barış kendinden emin bir şekilde dudaklarını aralayıp konuşmaya başladı.
"Ben de az önce konuşan arkadaşıma katılıyorum. Terk edilmek daha zordur, çünkü sevdiğinin senden gitmesi seni çok üzer. Üzülmek çok zordur. Üzülmeyi sevmem, kimse sevmez."

Leyla Hoca gülerek Barış'ı da oturttu ve bana baktı.
"Elyesa? Sen de cevap vermek ister misin?" dedi. Yavaşça ayağa kalkıp gülümsedim.
"Bence terk etmek daha zordur hocam. Ben asla giden taraf olmak istemem, arkamda bıraktığım kişiyi üzmek istemem. Onu üzeceğime, ben üzüleyim daha iyi. Zaten sevmek de sevdiğin için her türlü acıya katlanmak değil midir?"
Leyla Hoca gülümseyerek oturmamı söyledi ve Ertuğrul'a döndü.
"Ertuğrul? Sen ne diyorsun?"
Ertuğrul yavaşça ayağa kalkıp gülümsedi.

Ruh AşığıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin