26. Bölüm:

18 6 8
                                    

26. Bölüm:
  "Benden sana bir fayda gelmezdi zaten."

Ben Fırat'a ne yazacağımı düşünürken, gördüğüm şeyle küçük bir şok yaşadım.

"Yazıyor..."

Evet, Fırat şu an bana mesaj yazıyor!

Hızla uygulamadan çıkıp ekranı kapattım ve telefonumu pencerenin kenarına bıraktım.

Ayy, çok heyecanlıyım. Ne yazacak acaba?

Ben heyecandan ölmek üzereyken telefonumun ekranı açıldı. Telefonum sessizde olduğu için bildirim sesi gelmemişti.

Hızla telefonumu elime alıp Fırat'tan gelen mesajı okumaya başladım.

*Kimden: Fırat / Selam, ruh hastası. Tatil sana yaradı sanırım. Ertuğrul ile sevgili olmana mutlu oldum, benden sana bir fayda gelmezdi zaten.*

Ne diyeceğimi bilemeyerek mesajı birkaç kez daha okudum. Şu an yanlış okuyor olmak için dua ediyorum.

"Yanlış okumuyorsun tatlım."
Off, Mert bir sus yaa!
"Tamam lan, niye kızıyorsun? Bir insan iç sesine kızar mı yaa?"

İç sesim saçmalamaya devam ederken klavyeye tıklayıp mesaj yazmaya başladım.

*Kime: Fırat / Ertuğrul benim sevgilim değil.*

Evet, kısa ve net! Ertuğrul ile sevgili değilim.

"Çevrimiçi... Yazıyor..."

"Öyle mi? O zaman neden aynı anda profil fotoğraflarınızı değiştirip aynı şekilde çektiğiniz fotoğrafları profilinize koydunuz?"

"Yalnız adam çok mantıklı konuşuyor Elyesa!"
Sus be! Tek kelime daha edersen, öldürürüm seni.
"Hıhı, öldürürsün. Aynen, aynen!"

Fırat'ın mantıklı sorusuna bir cevap vermem gerekiyordu ama ondan önce öğrenmem gereken birşey vardı.

Yavaşça Whatsapp'dan çıkıp telefon rehberime girdim ve Fırat'ı aradım.

Şu an bana biri cesaret tozu enjekte etti!
"O ne be?!"

İç sesime cevap vereceğim sırada Fırat telefona cevap verdi.
"Evet?" dedi soğuk bir tavırla.
"Ertuğrul benim sevgilim değil Fırat! Beraber güzel bir yere gittik ve ben o fotoğrafı çektim. Ertuğrul da fotoğrafımı beğenip aynısını çekmek istedi. Sonra, birbirimizden habersiz bir şekilde fotoğraflarımızı profillerimize koymuşuz. Bu kadar, anladın mı?" dedim sakin olmaya çalışarak.
"Bana açıklama yapmak zorunda değilsin ruh hastası."

Fırat'ın cümlesine şaşırarak nefesimi dışarı verdim.
"Eğer sana açıklama yapmamı istemiyorsan bana bu soruları bir daha sormayacaksın Fırat!" dedim ve telefonu kapattım.

Hızla ayağa kalkıp odanın içerisinde dolaşmaya başladım.
"Ne yapmaya çalışıyor bu aptal?!" dedim sinirle.

"Boşver güzelim, uyu artık. Düşünme Fırat'ı."
Mert, lütfen sus. Kalbini kırmak istemiyorum.

Şimdi siz diyeceksiniz ki, 'Bir insanın iç sesinin kalbi olur mu?'
Evet, olur. Çünkü Mert, benim için sadece bir iç ses değil. Mert, benim hayal ettiğim adam.

"İyi misin prenses?"
Yavaşça odanın kapısına dönüp Ertuğrul'a baktım. Yeni uyandığı için gözleri şişmişti.
"İyiyim Ertuğrul. Kusura bakma sinirlerim bozuldu biraz, seni de uyandırdım."
Ertuğrul yavaşça odanın içerisine doğru bir adım atıp bana baktı. Sanki odaya girmek için benden izin istiyormuş gibi bakıyordu. Yavaşça yatağın kenarında duran koltuğa oturup Ertuğrul'a döndüm.
"Gelsene Ertuğrul." dedim sessizce.
Ertuğrul yavaşça odaya girip iki adım uzağımdaki pencerenin önüne geçti.
"Ne oldu? Yani, neden sinirlerin bozuldu?"

"Ona sakın gerçekleri anlatma, Elyesa!"

Ertuğrul benden bir cevap beklerken yavaşça ona doğru döndüm.
"Fırat..." dedim sessizce. "Aşka inanmıyor ve ben ona aşığım." diye devam ettirdim cümlemi.

Ertuğrul ona çok kötü bir haber vermişim gibi baktıktan sonra kendine geldi ve ayağa kalktı.
"Eee? Buna mı sinirlendin, yoksa başka birşey mi oldu?" dedi bana bakmaya devam ederken.

"Hayır, buna sinirlenmedim. Sinirlendiğim nokta şu, bak." dedim telefonumu ona uzatırken.

Ertuğrul ona uzattığım telefonu alıp Fırat ile konuştuklarımızı okuduktan sonra telefonumu bana geri verdi.
"Seni kıskanıyor prenses." dedi umursamaz bir tavırla. "Bence, kıskanmak çok saçma birşey. Mesela ben, seni seviyorum ama kıskanmam. Şimdi karşımda Fırat ile konuşup eğlensen umurumda olmaz, çünkü istediğinle konuşabilirsin. Ne de olsa, benim olan benimdir."

Ertuğrul cümlesini tamamlayıp odanın kapısına yöneldi.
"Ha, bu arada. O da seni seviyor prenses." dedi ve odadan çıktı.

Son üç dakika içinde Ertuğrul'un kurduğu bütün cümleler beni şok etmişti. Fırat, beni kıskanıyor olamazdı. Fırat, beni sevemezdi.

^^^

Gözlerimi açıp huzursuzca etrafıma bakındım. Koltuğun üzerinde uyumuşum.
Yavaşça kolumu kaldırıp saate baktım ve saatin 10.08 olduğunu gördüm.

Hızla koltuktan kalkıp odanın içindeki banyoya girdim ve yüzümü yıkadım. Tekrar odaya girip üzerimi değiştirdim.
"Prenses? Uyandın mı?"
Odanın kapısında bana seslenen Ertuğrul'a cevap vermek yerine hızla kapıya yöneldim ve kapıyı açıp Ertuğrul'a baktım.
"Günaydın güzellik."
Ertuğrul bana bakmaya devam ederken ona sert bir bakış attım.
"Bana 'prenses' demene karışmadım ama başka herhangi bir kelime daha kullanamazsın, anladın mı?" dedim sinirle.
"Anladım prenses, sanırım senin sinirlerin hala bozuk. Gel, kahvaltı yapıp çıkalım."

Ertuğrul mutfağa doğru ilerlerken hızla ona yetişip yüzüne baktım.
"Hiçbir yere gelmiyorum!" dedim ve yürümeye devam ettim.
"İstanbul'a gidiyoruz prenses. Seni evine bırakacağım."
Ertuğrul'un cümlesiyle heyecanlanıp ona döndüm.
"Gerçekten mi? Ama..."
"Erken gidelim istiyorum prenses. Belli ki sevgilini ve kardeşini özledin. Benim de ilgilenmem gereken işlerim ve bir ailem var. Burada daha fazla kalamayız. Ama eğer sen kalmak istiyorsan, senin için bir gün dah-" dediği sırada heyecanla sözünü kestim.
"Hayır, bugün gitmek istiyorum." dedim ve mutfağa girip kahvaltı masasına oturdum.
"Peki, o zaman kahvaltıdan sonra hazırlanıp çıkarız."

Ertuğrul kahvaltı yapmaya devam ederken yavaşça ayağa kalktım.
"Ben hazırlanayım." dedim ve hızla kaldığım odaya yöneldim.
Odaya girip kıyafetlerimi valizime yerleştirip telefonumu elime aldım.

*Kıvırcık kişisinden 3 cevapsız arama.*

Yavaşça telefon rehberine girip Barış'ı aradım.
"Alo, Elyesa? Neden telefonlarıma cevap vermiyorsun Allah aşkına?!"
Barış'ın endişeli ve sinirli sesini dinleyip telefonu hoparlöre aldım, telefonu yatağın üzerine koyup saçlarımı toplarken Barış'a da cevap veriyordum.
"Merak etme kıvırcık, ben iyiyim. Biraz sonra yola çıkacağız, büyük ihtimalle gece yarısı falan yetişiriz İstanbul'a." dedim sakince.
"Ciddi misin sen? İstanbul'a dönüyorsun, öyle mi? Ama yarın yola çıkacaksınız diye biliyordum ben."
Telefonumu hoparlörden çıkarıp elime aldım ve kulağıma yaklaştırdım.
"Ben de öyle biliyordum kıvırcığım, ama Ertuğrul bugün yola çıkacağımızı söyledi. Neyse, ben şimdi kapatayım. Yarın görüşürüz."
"Tamam çiçeğim, görüşürüz. Kendine iyi bak, olur mu? Aklım sende kalmasın."
"Tamam, görüşürüz."

Telefonu kapatıp valizimi elime aldım ve oturma odasına yöneldim.

Ruh AşığıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin