24. Bölüm:

19 7 2
                                    

24. Bölüm:
  "Ben de, gelip beni öpmeni bekliyordum prenses."

Yavaşça odanın içerisine doğru birkaç adım atıp yatağa oturdum. Telefonumu elime alıp Barış'ı aradım. Telefon ikinci çalışında açılmıştı.
"Elyesa, iyi misin?" Barış'ın telaşlı sesini dinleyip gülümsedim.
"İyiyim kıvırcık, beni merak etme. Kaldığımız ev o kadar güzel ki, keşke sen de burada olsaydın." dedim sakince. Ben cümlemi tamamlayınca Barış konuşmaya başladı.
"Sen merak etme çiçeğim, sen oradan gelince birlikte çok güzel yerlere gideceğiz."
Aklıma gelen şeyle heyecanla ayağa kalktım.
"Barış! Seni görüntülü arayayım mı? Buraları sen de gör!" dedim heyecanım devam ederken.
"Olur, ben de merak ettim şimdi orayı." dedi Barış sessizce. Heyecanla telefonu kapatıp Barış'ı görüntülü aradım. Barış telefona cevap verince ekranda bana bakan Barış ve Sercan'ı gördüm.
"Selam Elyesa! Nasılsın?" Sercan'ın gülümseyerek kurduğu cümleye gülümseyerek karşılık verdim.
"İyiyim Sercan, teşekkür ederim. Bakın size bahçeyi göstereyim." dedim ve odanın penceresine yöneldim.
"Pencereden mi göstereceksin? Bahçeye çıksana, daha iyi görürüz." Barış'ın sesiyle hızla arkamı dönüp odanın kapısını açtım. Tam o sırada kapının önünde yatan Ertuğrul'u gördüm ve küçük bir çığlık attım. Korkuyla eğilip telefonumu yere bıraktım.
"Ertuğrul, iyi misin?" dedim Ertuğrul'un kafasını avucumun içine alırken.
"Elyesa, ne oluyor orada?"
Barış'ın sesiyle telefonumu elime aldım.
"Birşey yok kıvırcık, endişelenmeyin. Ertuğrul bayılmış sanırım, ben seni daha sonra tekrar ararım." dedim ve cevap vermesini beklemeden telefonu kapattım. Telefonu yere bırakıp Ertuğrul'a döndüm. Kolumu Ertuğrul'un ensesinin altından geçirip kafasını kaldırdım.
"Ertuğrul, uyanır mısın? Eğer bu birşakaysa seni mahvederim haberin olsun!"
Ertuğrul kıpırdamıyor ve gözlerini açmıyordu. Telaşla kafasını yere indirip mutfağa koştum.

Bir bardak su alıp kaldığım odanın kapısına geri döndüm. Ertuğrul hala yerde yatıyordu. Yavaşça kafasını az önceki gibi kaldırıp elimdeki bardağı dudaklarına yaklaştırdım. Amacım ona su içirmekti ama yaptığım şey uyuyan birine su içirmek gibi birşeydi.

"Suyu yüzüne dök Elyesa!"

İç sesimin önerisiyle bardaktaki tüm suyu Ertuğrul'un yüzüne döktüm. Ertuğrul, boğulmak üzereymiş gibi derin bir nefes alıp kafasını iki yana salladı. Ben telaşla onu izlerken gözlerini açıp yüzüme baktı.
"Prenses?" dedi şaşırmış gibi.
"Ertuğrul, iyi misin?"
Ertuğrul yavaşça kolumun üzerinden doğrulup yüzüme baktı.
"İyiyim, neden soruyorsun? Sadece uyuyordum."
"Ne? Aptal mısın Ertuğrul? Kapının önünde uyunur mu?" dedim sinirle ve oturduğum yerden kalktım. Ertuğrul da yerde duran telefonumu alıp ayağa kalktı ve telefonumu bana uzattı. Ben telefonumu onun elinden hızla alırken o konuşmaya başladı.
"Ben... Şey... Neyse..."
Ertuğrul arkasını dönüp oturma odasına doğru ilerlerken merakla kolunu tutup onu durdurdum.
"Sen, ne? Uyumuyordun, değil mi Ertuğrul?"
Ertuğrul yavaşça kolunu tuttuğum elimi tutup bana yaklaştı. Aramızda bir parmaklık bir mesafe kalınca gözlerimin içine bakarak fısıldamaya başladı.
"Ben, uyuyordum prenses. Burada uyuyordum çünkü..." dedi ve sustu. Söyleyeceği şeyi merak edip ona dikkatlice baktım.
"Çünkü, ne?" dedim gözlerine bakmaya devam ederken.
"Çünkü annem bana prensesin beni öpeceğini ve donuk yüzümün artık güleceğini söylemişti. Ben de gelip beni öpmeni bekliyordum prenses." diye fısıldadı ve yüzüme daha fazla yaklaşıp gözlerimi gözlerimden ayırıp dudaklarıma odaklandı.
Hızla ondan uzaklaşıp yüzüne baktım.
"Sakın! Sakın, aklından bile geçirme!" dedim sinirle ve kaldığım odaya yöneldim.
"Ben... Özür dilerim! Sadece..."
Ertuğrul, arkamdan hüzünle konuşmaya devam ederken durdum ve Ertuğrul'a döndüm.
"Sadece, ne?!" dedim sinirle. Ertuğrul hüzünle kafasını önüne eğdi.
"Sevdim..." diye fısıldadı ve durdu.

O an ne yapacağımı bilemiyordum. Ben de birini karşılıksız seviyordum. Ertuğrul'un yaşadıklarını anlıyordum.

Ertuğrul olduğu yerde kalırken ona doğru bir adım attım.
"Ben de çok sevdim, Ertuğrul. O beni sevmiyor olsa bile ondan vazgeçmek çok zor." dediğim sırada Ertuğrul kafasını kaldırıp hüzünle bana baktı.
"Zor değil, ama hep zor gelir. Ben ilk defa platonik aşk yaşıyorum prenses. Daha önce kimi sevsem o da beni severdi. Bana karşılık vermeyen tek kız sen oldun sanırım."
Ertuğrul hüzünle konuşmasını kesince ona doğru bir adım daha attım.
"Ben de ilk defa aşka inanmayan birine aşık oluyorum Ertuğrul. Seninle yaşadıklarımız aynı, ama hikayemiz farklı. Biz aynı hikayede yer alamayız Ertuğrul. Ben seni sevmiyorum, sen benim için herşeyinden vazgeçecek olsan bile." Ertuğrul yavaşça kafasını yere doğru indirince konuşmama devam ettim.
"Benim prensim sen değilsin. Sen benim için canından vazgeçecek olsan bile, ben daima benim için kılını bile kıpırdatmayacak olan prense aşık olacağım. Özür dilerim."

Cümlemi tamamlayıp kaldığım odaya doğru ilerlediğim sırada Ertuğrul'un sesini duydum.
"Ben de daima kalbi başkası için atacak olan prensese aşık olacağım." dedi hüzünlü bir sesle. Ona cevap vermek yerine odaya yöneldim.

Yavaşça odaya girip kapıyı kapattım. Yatağın kenarında duran valizimi açıp içinden kot pantolonumu ve beyaz t-shitümü  çıkardım ve giyindim. Saçlarımı da toplayıp odadan çıktım.
Ertuğrul'un oturma odasında olduğunu tahmin ederek oturma odasına girdim.
Ertuğrul koltuklardan birinde düşünceli bir şekilde oturuyordu. Ona doğru bir adım atıp yüzüne baktım.
"Ben hazırım." dedim sakin bir tavırla. Ertuğrul söylediklerimden birşey anlamamış gibi yüzüme bakmaya devam ederken tekrar konuşmaya başladım.
"Az önce yaşanılan herşeyi unutup beni götüreceğin o güzel yere gelmeye karar verdim."
Ertuğrul hüzünle bana bakarken devam ettim.
"Tabi sen de istersen."
Ertuğrul yavaşça ayağa kalkıp yüzüme baktı.
"İsterim, ama ben de senden birşey isteyeceğim prenses." Kafamı 'Tamam' anlamında sallayıp isteyeceği şeyi beklemeye başladım.

"Seni öpmek falan isterse yumruğu çak!"

İç sesim bana tavsiyeler vermeye devam ederken Ertuğrul konuşmaya başladı.
"Beni hiçbir zaman sevmeyeceksin, bunu ikimizde biliyoruz. Senden bana bir şans vermeni istiyorum. Arkadaş olalım prenses. Sevgili olamayacağız, çünkü bana aşık değilsin. O zaman arkadaş olalım, lütfen."

"Oh, en azından seni öpmek istemedi."
Susacak mısın Mert?!
"Sustum."

İç sesimi susturup Ertuğrul'un teklifini düşünmeye başladım.

Ertuğrul ile arkadaş olursam belki bana ve Barış'a zarar vermekten vazgeçecektir.

Ertuğrul benden bir cevap beklerken sessizce konuşmaya başladım.
"Eğer sadece arkadaş olacaksak, olur. Gerçek arkadaşlar gibi davranıp aşkını unutursan, olur. Kardeşime zarar vermeyeceksen, olur." dedim küçük bir çocuğa anlatır gibi. Ertuğrul söylediklerimi düşünüp kolumdaki sırt çantamı alıp yüzüme baktı.
"Kabul. Hadi gel, seni çok seveceğin bir yere götüreceğim." dedikten sonra çantamı bana geri uzattı. Çantamı elinden alıp ona anlamamış gibi baktım.
"Fermuarı açıktı, kapattım." dedi ve yürümeye başladı. Çantamı tek kolunu takıp Ertuğrul'un arkasından ilerlemeye başladım.

Ruh AşığıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin