23. Bölüm:

18 6 3
                                    

23. Bölüm:
  Tatil.

Ertuğrul yavaşça benim yanımdaki koltuğa oturup bana döndü.
"Benim yorulmuş olmamı önemsemen beni etkiledi, seni üzmüş olmamı umursamayıp bana yardım etmen çok hoş. Seni neden sevdiğimi bir kez daha hatırlamış oldum prenses."

Ertuğrul'un cümlesini umusramayıp önüme döndüm ve arabayı çalıştırdım. Ertuğrul yavaşça önüne dönüp gözlerini kapatınca uyuyacağını anlayıp rahat bir nefes aldım.

^^^

Birkaç dakika sonra navigasyon aletine bir kez daha bakıp direksiyonu sağa doğru çevirdim. Gözüm saate takılınca yaklaşık bir saattir araba sürdüğümü anlamış oldum. Yavaşça Ertuğrul'a döndüğümde bana baktığını fark ettim ve tekrar önüme döndüm.

Ne zaman uyandı bu?
"Bilmiyorum ama eğer biraz daha sana bakarsa içinden çıkıp onu yumruklarım Elyesa."
Lütfen saçmalama Mert.

Ben iç sesimle konuşmaya devam ederken Ertuğrul bir anda elini bana doğru uzatıp sağ gözümün kenarına düşmüş olan bir tutam saçımı kulağımın arkasına yerleştirdi ve tekrar önüne döndü.
"Bir daha sakın elini bana sürme." dedim sakince. Ertuğrul bana cevap vermeden emniyet kemerini açıp yüzüme baktı.
"Buradan sonra arabayı ben kullansam daha iyi olur prenses, sen buraları karıştırabilirsin."
Yavaşça frene basıp emniyet kemerimi açtım ve arabadan indim. Arka koltuğa oturup küçük sırt çantamı açtım ve çantamda duran kulaklığımı çıkardım.
Ertuğrul şoför koltuğuna oturup kemerini taktı ve arabayı çalıştırdı.
"Eğer müzik dinlemek istiyorsan radyoyu açabilirim prenses."
Ertuğrul'un sesiyle kulaklığımı takmaktan vazgeçip Ertuğrul'a döndüm.
"İyi olur." dedim sessizce. Ertuğrul radyoyu açınca arkama yaslanıp gözlerimi kapattım ve şarkı sözlerine odaklandım.

"Sevmene gerek mi var?" diyordu şarkı. "Gücüm yok, çok arsızım." diye devam ediyordu.

^^^

Birkaç dakika sonra Ertuğrul arabayı durdurup bana döndü.
"Yolculuk sona erdi prenses, geldik."
Yavaşça sırt çantamı alıp kapıyı açtım ve arabadan indim. Etrafıma baktığımda küçük çaplı bir şok geçirdim. Burası çok güzeldi.
İki katlı, villa tarzında küçük bir ev ve yemyeşil bir bahçeye bakıp Ertuğrul'a döndüm.
"Burası, senin mi?" dedim o valizlerimizi indirirken.
"Aslında bir arkadaşımın, ama biz her yaz buraya gelip küçük bir tatil yaparız. Yani benim de sayılır prenses."
Ertuğrul valizlerimizi alıp yanıma geldi ve kafasıyla cebini gösterip konuşmaya başladı.
"Hırkamın cebinde arabanın anahtarı var, anahtarı alıp arabayı kilitler misin prenses?"
Yavaşça elimi cebine sokup anahtarı aldım ve arabayı kilitledim. Anahtarı tekrar Ertuğrul'un cebine koyup eve doğru ilerledim.
Evin kapısına gelip Ertuğrul'a döndüm. Valizleri yere bırakıp cebinden bir anahtar çıkardı ve kapıyı açtı. Ben içeriye doğru bir adım atarken Ertuğrul da yerdeki valizleri alıp arkamdan içeriye girdi. Ben evin içini incelerken o elindeki valizleri yere bırakıp kapıyı kapattı.
"Ev çok güzel görünüyor." dedim sessizce.
"Evet, burası çok güzel ama bir sorunumuz var." Ben merakla Ertuğrul'a dönerken o konuşmaya devam etti.
"Buraya çok sık gelmediğimiz için yardımcımız Seray Abla sadece bizim burada olduğumuz zamanlarda çalışıyor. Biz yoldayken ben Seray Abla'yı mesaj yazıp ona geleceğimizi söyledim ama o birkaç saat sonra gelebilirmiş. Evde yemek yok ama buralarda oturan bir arkadaşımdan alışveriş yapmasını istemiştim, malzemeler var. Eğer sen de acıktıysan birşeyler hazırlayabilirim prenses."

Ertuğrul konuşmasını bitirince yavaşça mutfağa doğru dönüp konuşmaya başladım.
"Ben birşeyler hazırlayabilirim. Sen istersen içeriye geç."
Ertuğrul şaşkınlıkla beni izlerken mutfağa doğru ilerleyip içeriye girdim.

"Demek yemek yapacaksın, ha? Sen işi büyüttün Elyesa, ahaha!"
Saçmalama Mert! O aptalın elinden hiçbirşey yiyemem, bana ilaç verip bana zarar verebilir. Bu yüzden yemeği ben hazırlıyorum.

Tezgaha doğru bir adım atıp kenarda duran önlüklerden birini önüme bağlayıp buz dolabını açtım. Bana lazım olan birkaç şeyi elime alıp mutfak masasına yerleştirdim.

Biraz sonra elimden geldiğince birşeyler hazırlamıştım. Ertuğrul, valizlerimizi odalarımıza yerleştirirken ben de masayı hazırladım.
Ertuğrul yavaşça mutfağa girip bana gülümseyerek sandalyelerin birine oturdu.
"Vay be! Gerçkten senden böyle bir performans beklemiyordum prenses. Herşey çok güzel görünüyor." Yavaşça Ertuğrul'un karşısındaki sandalyeye oturup yüzüne baktım.
"Çünkü ben yaptım." dedim ve yemeğimi yemeye başladım. Ertuğrul söylediğim şeye kıkırdayıp eline çatalını aldı.
"Egoist." diye fısıldarken benim onu duymadığımı sanıyordu ama ben çoktan duymuştum. Ona cevap vermek yerine sert bir bakış atıp tekrar yemeğime döndüm.

Çalan telefonumun sesiyle hafifçe irkilip ekrana baktım.

*Kıvırcık kişisi arıyor...*

Yavaşça yeşil tuşa tıklayıp telefonu kulağıma yaklaştırdım.
"Selam kıvırcık, nasılsın?"
Ertuğrul merakla bana bakarken masadan kalktım ve mutfaktan çıktım. Oturma odası olduğunu düşündüğüm bir odaya girip koltuklardan birine oturdum ve Barış'ın konuşmasını dinlemeye başladım.
"Ben iyiyim de sen nasılsın Elyesa? O kuş beyinli sana birşey yapmadı değil mi? Bak, içim hiç rahat değil. Lütfen birşey olduysa söyle."
"Ben iyiyim Barış. İstersen seni görüntülü arayabilirim." dedim sıkıntılı bir sesle. Tam o sırada Barış'ın yanında biri konuşmaya başladı.
"Arasın, arasın!"
Bu ses, Fırat'ın sesiydi! Hızla telefonu kulağıma daha fazla yaklaştırdım.
"Eee, şey... Ben kapatsam iyi olacak Barış. Yemek yiyorduk da, yemeğime geri döneyim. Görüşürüz." dedim ve telefonu kulağımdan uzaklaştırıp ekrana baktım.
"Elyesa! Kapatma, dur!"
Barış'ın sesini dinledikten sonra yavaşça kırmızı tuşa tıklayıp telefonu kapattım ve oturduğum koltuktan kalkıp bahçe kapısı olduğunu düşündüğüm kapıya doğru ilerledim.
Kapıya yaklaşıp dışarıya baktım. Çok yavaş bir şekilde yağmur yağıyordu. Heyecanla kapıyı açıp bahçeye doğru bir adım attım.
"Burası çok güzel!" dedim heyecanla ve çimlerin üzerine oturup ellerimi havaya kaldırdım. Gözlerimi kapatıp kafamı gökyüzüne doğru kaldırdım.

^^^

Birkaç dakika sonra yağmur şiddetlenmeye başlamıştı. Gözlerimi açıp kafamı önüme indirdim ve ayağa kalktım. Tam o anda karşımda beni izleyen Ertuğrul'u görünce korkup küçük bir çığlık attım.
Ertuğrul gülümseyerek elindeki yağmurluğumu bana uzatıp konuşmaya başladı.
"Korkma prenses benim, beyaz atlı prensin."
Elindeki yağmurluğumu hızla elinden alıp giymeden eve doğru bir adım attım.
"Yağmurluğunu giymen için getirdim prenses. Seni çok beğeneceğin bir yere götüreceğim."
Ertuğrul'un sesini duymamış gibi yapıp eve girdim ve mutfağa yöneldim. Yemek masasına oturup yarım bıraktığım yemeğime devam ettim.

Yemek yemeyi bırakıp masadan kalktım ve masayı topladım.
"Yemeğini yediysen çıkalım mı prenses?"
Ertuğrul mutfağa girip benden bir cevap beklerken yavaşça ona döndüm.
"Seninle hiçbir yere gelmek istemiyorum Ertuğrul. Nereye gideceksen, tek başına git. Bana da kalacağım odayı gösterirsen iyi olur." dedim sakince.
Ertuğrul hüzünle yüzüme bakıp mutfaktan çıktı.
"Gel, sana odanı göstereyim."
Yavaşça Ertuğrul'u takip edip merdivenleri çıktım. Ertuğrul, bir odaya girip benim de odaya girmemi bekledi.
Yavaşça odaya girip içeriye göz gezdirdim. Odanın duvarları ahşap kiremitlerle süslü bir duvar kağıdıyla kaplıydı. Yatak ve odadaki diğer eşyalar da ahşap rengindeydi.
Gülümseyerek Ertuğrul'a döndüğümde beni izlediğini fark ettim.
"Şey... Burası çok güzelmiş." dedim sessizce.
"Evet, burası çok güzel. Çünkü burası benim odamdı, ama artık senin. Bu oda diğerlerinden daha rahattır. Sen rahat uyu prenses."
Ben teşekkür etmek dudaklarımı aralarken Ertuğrul odadan çıkıp kapıyı kapattı.

Ruh AşığıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin