Müdürümüz ve ciks arabası ile yola düşüyoruz. Yola düşmekten kastım yola koyulmak çünkü bu arabanın bir uçurumdan bile sağlam çıkacağına eminim. Nereye gideceğimizi sormuyorum çünkü pek merak etmiyorum, asıl meral ettiğim şey neyi ne kadar yemem gerektiği, aç bir fil gibi görünmek ile karnımı doyurmak arasındaki ince, gerçekten ince, çizginin dengesini nasıl koruyacağımı merak ediyorum.
Müdürümüz arabasını park ettiğinde birlikte arabadan iniyoruz ve restorana giriyoruz, içerisi sıcacık, nefis kokuyor ve yemeklerin buharı biraz nemli bir havası var. Gerçekten güzel bir yerdeyiz. Genç bir çocuk yanımıza geliyor ve, "Hyung, hoşgeldiniz." diyor genişçe gülümseyerek. Kyungsoo müdürüm çocuğun omzuna elini koyuyor ve onunla ayak üstü sohbete başlıyor, beni tanıtıyor, çocukla beni de tanıştırıyor ve Seul ortalamasına göre geniş masamıza oturuyoruz. Siparişimizi hemen veriyoruz. Çok geçmeden yemeklerimiz geliyor."Hep buraya geliriz ailecek." diyor çorbasından ilk yudumu aldıktan sonra. "Dedemin gençliğinde yakın bir arkadaşı açmış burayı, babam ve ben burada büyüdük. Büyükannem genç yaşta ölünce dedem de mutfaktan anlamıyormuş, babam üç öğünü buradan yermiş, hatta sırf onun için bu yakınlarda oturuyorlarmış babam annem ile evlenene kadar."
Onu gülümseyerek izlemekten kendimi alamıyorum. "Babam da alışmış yirmi beş yıl her gün buradan yemeye, haftanın üç günü gelirdik yine buraya, hiç değilse çay içmeye. Hafta sonları baba oğul zamanımızda da sürekli burada olduğumuzdan eve tok giderdik, annem çıldırırdı.""Şimdi neredeler?" diye soruyorum biraz çekinerek.
"O bakış da ne? Ölmediler yahu." diyip kahkaha atıyor. "Geçmiş zaman eki geçmişte olduğu için, öldükleri için değil.""Allah korusun müdürüm yahu, korktum birden ne bileyim. Babanızı da hiç görmedim ya."
"Babam bu işi yapmıyor çünkü babam doktor."
"Vay," diyorum. "Küçükken ben de doktor olmak isterdim."
"Neden olmadın peki?"
"Küçükken her mesleği yapmak istiyordum çünkü. Doktorluk özel değildi yani. Hem size bir sır vereyim müdürüm, ben tembelin tekiydim lisede." Bana sırıtıyor, bakışlarından bunu tahmin edebiliyorum dediğini duyuyorum.
"Müdürüm, bakışlarınız tembel şimdi de olduğumu ima ediyor.""Hayır, kesinlikle öyle bir şey ima etmiyorlar. Sadece mesailerde kafanı koyduğun an uyuyakalmanı hatırladım."
"Uyumak ve tembellik aynı şeyler değiller bir kere." diyorum.
"Aynı yoldan yürüyorlar ama." diyor.
"Fazla uykudur o, uykuya haksızlık etmeyin."
"Pekala, pekala."
"Babanız neden dedenizin işini yapmamış müdürüm? Neden doktor olmuş?"
"Büyükannem genç yaşta ölünce babam da içlenmiş herhalde. Yanlış iğneden ölmüş. Çok acı ancak insanın zamanı dolduğunda bir sebep vuku buluyor, biz insanların yapabileceği bir şey yok. Ama babam çocuk aklı ile çok üzülmüş, küçükken ona bunu sorduğumda çocukların annelerini yaşatmak için demişti. Babam gerçek bir kahraman."
"Gerçekten öyle müdürüm, gerçek bir kahraman o."
"Dedem de babamı şirket işlerine sokamayınca, ben yetişene kadar o çalışmak zorunda kaldı. Daha çocukken beni ikna etti, lisede şirketlerde staj yaptım, üniversiteyi yurtdışında okumam için beni de annemleri de ikna etti. Sonra da döndüm işte biliyorsun."
"Dedeniz de harika bir adam müdürüm." diyorum. "Nesilden nesile harika adamlar olmuşsunuz."
Boğazını temizliyor. "Yemekler nasıl bakalım?"
![](https://img.wattpad.com/cover/210888499-288-k3267.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
yüreğime konan dert "kaisoo (tamamlandı)
FanfictionBilinmeyen numara: Jongin Bilinmeyen numara: Evleniyormuşsun Jongin, ağzına sıçayım senin. Jongin yalnızca bir kişi bu hayatta onunla olsun isterdi, Jongin aradı, aradığı Jongin'i buldu.