"İnanabiliyor musun?" derken sesim istemsizce yükseldi. "Birinin beni sevdiğine inanabiliyor musun? Ben hâlâ inanamıyorum çünkü. Yani niye sevsin ki? Ben biraz şeyim..."
"Kaba?"
"Evet!"
"İnatçı?"
"Kesinlikle."
"Somurtkan?"
"Aynen öyle."
Meriç adımlarını bir anda durduğunda yüzü düşünceli bir ifadeyle buruştu. "Gerçekten neden seni seviyor ki?"
Başımı iki yana sallayarak güldüğümde o da güldü. Her ne kadar bazı insanlar bir kız ve erkeğin nasıl bu kadar uzun süredir arkadaş olduğunu anlayamasa da güzel bir dostluğumuz vardı. Ayrıca bana katlanabilecek potansiyele bir tek o sahip olduğu için sınıfta yalnızca onunla anlaşabiliyordum. Annelerimiz liseden beri arkadaştı, biz de onlar sayesinde tanışmış; beraber büyümüştük. Çocukluğuma dair ne zaman bir anı hatırlasam o anıda mutlaka Meriç de olurdu.
"Umarım doğruyu söylemiştir. Sevilmeyi hak ediyorsun." Yüzünde buruk bir ifade belirdiğinde sessiz kaldım. Bu konuyu kapatmak istercesine adımlarımı hızlandırdım ve oyalanmayı bırakıp sınıfa girdim.
Kalorifere yaslanmış bir şekilde bize bakan İlker'i görmemle omuzlarım düştü. Her zamanki somurtkan ifademi takınıp, "Yine mi sen?" diye homurdandım. Dudakları yüzünde gevşekçe yayıldı, koyu kumral saçları alnına dökülmekteydi. Cam tarafındaki sırama doğru yürürken, "Ben böyle her sabah seni görecek miyim?" dememle gür bir kahkaha attı.
"Aynı sınıfta olduğumuza göre evet."
Onu daha fazla umursamadan yerime oturduğumda Meriç de çantasını yanıma bıraktı. Başımı sıranın üzerindeki kollarıma yaslayıp gözlerimi kapattım. Belli belirsiz, "Uyku düzenim..." diye mırıldandığımda Meriç her sabah aynı şeyi söylememe alışmış olmalı ki, "Biliyorum, evet, uyku düzenin çok bozuk," dedi.
"Hiçbir zaman düzelmeyecek."
"Daha erken yatarsan düzelir." Hareketlendiğini duydum, gözlerimi hafifçe araladım. "Kantine gitmem lazım," dedi ve ben daha ağzımı bile açamadan aceleyle sınıftan çıktı.
Bir süre çatık kaşlarla arkasından ona baksam da bunun üzerinde fazla durmadım. Tek amacım zil çalana kadar biraz uyuyabilmekti, göz kapaklarım ağırlaşarak kapanırken bana doğru yaklaşan adım seslerini duydum.
"Okula uyumak için geliyorsun resmen."
Ön sıramdaki yerine geçerken ona bakmadım. "Sus biraz," dedim fakat sessiz kalmayacağına emindim.
"Neden?"
Sertçe ofladım. "Çünkü seninle konuşmak istemiyorum."
"Uykun olduğundan değil yani."
"O da var."
Başka bir şey söylemedi ancak bakışlarını üzerimde hissedebiliyordum. Başımı kaldırdığımda gözlerinin karmaşık bir denklemmişim gibi yüzümde gezindiğini gördüm. "Sen neden bu kadar soğuksun?"
"Gitsene başımdan artık," dedim sinirle doğrularak. Dudağının kenarı bu tavrımla yukarı çekilirken keyifli bir sesle konuşmayı sürdürdü. "Herkese böyle davranmasan benden nefret ettiğini düşüneceğim, sana bir yanlışım da olmadı ki."
"Açık bir şekilde seninle konuşmak istemediğimi söylememe rağmen ben uyumaya çalışırken başımda susmak bilmeden konuşuyorsun. Sana iyi davranmamı bekleme."
Beni rahat bırakıp önüne dönerken, "Aman, neyse," dedi boşvermişlikle.
Avuç içimle gözlerimi ovuştururken dikkatimi İlker'den çekip sınıfa gelen Meriç'e verdim. Hiçbir şey almadan geri döndüğünü fark ettiğimde kaşlarımı kaldırdım.
"Kantine gitmemiş miydin?"
Çantasını sandalyenin arkasına asarak yerine geçti. Bana neden bahsettiğimden en ufak bir fikri dahi yokmuşçasına baktı. "Kantin mi?" diye mırıldandı.
"Kantine gittiğini söylemiştin ama hiçbir şey almamışsın."
"Ha, şey," deyip ensesini kaşıdı. Yüzüne sahte bir gülümseme kondurup bir süre ne diyeceğini düşündükten sonra, "Aldım da buraya gelirken yedim," dedi. Bu söylediğine inanmış gibi hızla başımı salladım. Ayağımı yere vurarak gergin bir ritim tutarken dudaklarımı sımsıkı birbirine bastırdım.
Son günlerde sık sık söylediği yalanlardan biri daha.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYLARDAN EKİM | Texting
Teen Fiction0547*******: Belki bir yol vardır. 0547*******: Kalbine giden. © 2021 | Nislek