Kemal Hoca elindeki tahta kalemini bıraktıktan sonra vücudunu sınıfa doğru çevirip, "Anlaşılmayan bir şey var mı?" diye sordu. Sınıftan herhangi bir soru gelmezken yanımdaki İlker'in derin bir soluk verdiğini duydum. "Son konu, son ünite," dedi alçak sesle. "Hatta biyoloji."
Sessizce güldüm. "Söyle o hâlde."
Sıranın üzerindeki kollarını birbirine kenetledi. "Zaten ona o kadar çok soru sordum ki artık devamlı bana anlayıp anlamadığımı soruyor."
Tam o sırada Kemal Hoca çenesiyle onu işaret etti. "İlker! Anladın mı?"
İlker'in, "Elbette. Çok kolaymış," demesiyle gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım.
Kemal Hoca'nın başka bir şey söylemesine fırsat kalmadan zil çaldı. İlker gözlerini mahzun bir edayla ders kitabına dikti. Omzunu hafifçe dürtüp, "Ya tamam boş ver," dedim. "Ben sana anlatırım."
Başını hızla bana doğru çevirdiğinde ifadesi anında değişti. "Gerçekten mi?" dedi hayretler içinde.
"Tabii."
Sanki bu sözlerim onu birazdan ağlatacakmış gibi abartılı bir ifadeyle gözlerini kırpıştırdı. Bir elini yüzüne doğru götürüp burnunu çekti. "Günün birinde bana bir konuda yardım edeceğin asla aklıma gelmezdi."
Kaşlarımı kaldırarak, "Alt tarafı biyoloji anlatacağım," dedim. "Abartmaya gerek yok."
Alay edercesine güldü. "Sen sanırım bana biyoloji anlatmayı kolay bir şey sanıyorsun."
"İnan bana, tüm konuları yalnızca bir haftada anlatırım."
Bu iddialı lafıma karşılık gözleri ardına kadar açıldı. "Pekâlâ," dedi. "Sabahları okulun çaprazındaki fırında çalışabiliriz."
"Bana uyar."
Sırıtışı durmaksızın büyürken sırtını arkasındaki duvara yasladı. Bir şey düşünüyormuşçasına gözleri kısıldığında üzerimdeki dikkatinin çoğaldığını fark ettim. "Bence artık benden nefret etmiyorsun."
Güldüm. "Düşündüğümden daha salak çıktın."
"Hayır gerçekten," dedi aceleyle. "Benden nefret etsen neden Meriç'le kavga ettiğinde benim yanıma oturasın ki?"
Arkamızdaki Meriç'in ismini duymasıyla bir anda konuştuklarımıza kulak kesildiğine emindim ama yine de ona dönmedim. "Çünkü sınıfta onun dışında en çok seni tanıyorum," diye açıkladım.
İlker karşılık vermek için ağzını açtı ama söylediğim ona mantıklı gelmiş olmalı ki, "Peki bana niye yardım ediyorsun o zaman?" diye sordu bu sefer.
"Çünkü yardıma ihtiyacın var."
Onu çok yoruyormuşum gibi elini alnına götürdü. "Gerçekten de inatçısın."
"Öyleyimdir."
Eğlendiğini belli eden bir sesle, "Neden benden nefret ediyorsun o zaman?" dediğinde ofladım. Bu soruyu devamlı sormasından bıkmıştım.
"Niye merak ediyorsun ki?" dedim bakışlarım sertleşirken. "Ben genel olarak insanları kolay kolay sevmiyorum. Sana özel bir durum yok ortada."
"Bunu merak ediyorum çünkü ne zaman sorsam belli bir cevap vermiyorsun."
Başımı yana eğdim. "Çünkü sinirlerimi bozuyorsun."
"Neden?" diye üsteledi.
"Çünkü senin gibi biri olmak isterdim," deyiverdim. "Senin gibi eğlenebilen, senin gibi sosyal, senin gibi herkesin sevdiği biri olmak isterdim." İç çektim. "Ama olamam, olmayacağım da."
Bakışlarını benden kaçırdı. "Neden sen uyumaya çalışırken devamlı yanına gelip seninle konuşmaya çalışıyordum biliyor musun?"
Bana bakmıyor olsa da başımı iki yana doğru salladım. "Çünkü geçen senelerde ben de senin gibiydim Ekim. Yalnızca seni tanımak istemiştim, nasıl hissettiğini anlayabiliyordum. Her zaman böyle arkadaş canlısı değildim."
Belli belirsiz gülümsedim ve sesimi alçalttım. "Seni sevmeme nedenlerim arasında çok ukala olman da var."
Gülüşüme karşılık verdi. "Zaten sen de bana sandığım kadar çok benzemiyormuşsun. Ben senin kadar inatçı değildim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYLARDAN EKİM | Texting
أدب المراهقين0547*******: Belki bir yol vardır. 0547*******: Kalbine giden. © 2021 | Nislek