1.9

2.5K 162 291
                                    

Otobüsten inmiş tek başıma okula doğru yürüyordum. Meriç zamanında evden çıkamadığından olsa gerek otobüsü kaçırmıştı.

Gerginlikle alt dudağımı ısırırken ona mesaj attım.

Ekim: Sonraki otobüse bindin mi?

Cevap yazmadı.

Umursamadım. Başımı telefondan kaldırdığımda okulumuzun hemen çaprazındaki fırınla karşılaştım. Burası büyük bir yerdi ve bazı öğrenciler okula gitmeden önce buraya uğrarlardı. Dalgınlıkla baktığım fırından tam gözlerimi çekecektim ki Umut'u gördüm. İçeride birisiyle sohbet ediyordu.

Meriç.

İçimde yükselen öfkeyle onu izledim. Başını telefonuna eğmişti, parmaklarını hızla ekranda gezdiriyordu. Avucumun içinde istem dışı sıktığım telefonuma bir mesaj geldi. Meriç yüzünü yeniden Umut'a çevirip onunla konuşmaya devam ederken attığı mesajı korka korka açtım.

Meriç: Evet. Otobüsteyim şu an.

Telefonu sertçe cebime attıktan sonra hızlı adımlarla fırına girdim. Umut beni gördüğünde gülümseyerek el salladı. Öfkeden buruşmuş yüzümü fark ettiğindeyse elini yavaşça indirdi.

Meriç'in bakışları bana kayarken dudakları bir küfürle kıpırdandı. Yanlarına ulaştığımda gözlerime dolan yaşları hissettim ancak öfkem ağır bastı. "Otobüstesin demek," dedim dişlerimin arasından.

Panikle oturduğu yerden fırladı, beni sakinleştirmek istercesine ellerini kaldırdı. Geri çekildim ve işaret parmağımı hışımla ona doğrulttum. "Sakın," dedim ancak akan gözyaşlarım sesimi yutmuştu. "Sakın."

Pişmanlıkla bir şeyler geveleyeceğini anladığımda onu dinlemedim. Arkama bile bakmadan fırından çıktım. Peşimden koşarken bana seslendiğini duydum ancak durmaya niyetim yoktu. Gözlerimde yaşlarla okul bahçesinden geçtim. Merdivenleri ikişer ikişer çıkıp sınıfıma girdim.

İlker sırasına yayılmıştı, kantinden aldığı bisküviyi sakince yiyordu. Beni gördüğünde dudakları hayretle aralandı. "İyi misin? Sorun ne?"

Onun yanından uzaklaşıp çantamı kendi sırama atacakken sıra arkadaşımın Meriç olduğunu anımsadım. Çantamı sırtımdan çıkartıp bir ön sıraya yani İlker'in yanına bıraktım, ellerimi sinirle saçlarımın arasında gezdirdim. İlker aval aval bir bana bir de yanına koyduğum çantama baktı ancak tek kelime etmedi.

O sırada Meriç sınıfın kapısında soluk soluğa belirdi. Beni gördüğünde doğruldu ve acele adımlarla yanıma yaklaştı. "Kendimi açıklamama bir izin ver."

"Açıkla!" diye haykırdım. Sınıftaki İlker ve Faruk'un yüzü aynı anda bana çevrildi. "Neyi açıklayacaksın? Bana boş yere yalan söylemeni mi?"

Aramızdaki mesafeyi tek adımda kapatıp histerik bir kahkaha attım. "Söylesene, yalanına inandığımı düşünerek keyiflendin mi? O aptal kafanla beni kandırabileceğini düşündün mü harbiden? Seni orada görmesem okula geç gelmeyecektin, son dakika yetişmiş gibi davranacağına adım gibi eminim. Ama ben buna inanmazdım Meriç. Çünkü bir sonraki otobüse binip okula zamanında yetişmene imkân yok!"

Tek nefeste konuştuğumdan soluklanmak için birkaç saniye bekledim. Gözyaşlarım yanaklarımdan çeneme oradan da boynuma akarken dinmek bilmeyen öfkemle gözlerine baktım.

"Özür dilerim," dedi ve bu beni daha çok sinirlendirdi.

"Her yaptığın hatadan özür dileyerek kurtulabileceğini mi sanıyorsun? Sana benim de sabrımın bir sonu olduğunu söylemiştim. İşte bak! Sabrımın sonu geldi ve ben şimdi hiç olmadığım kadar kızgınım."

AYLARDAN EKİM | TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin