"Niye geldin?"
Başımı aşağıya doğru eğmemle bana dik dik bakan Ece'yle karşılaştım. Bir an öylece kalıp ne diyeceğimi bilemedim, yüzüme samimi olduğunu umduğum bir gülümseme kondurdum. Elimde tuttuğum çorbayı gösterdiğimde çorbayı hemen benden aldı.
"İyi, hadi git şimdi," dedi ve uzaklaşmam için elini salladı. Kapıyı kapatmaya yeltendiğinde onu engellemek için bir adım öne çıktım. Ece'nin arkasından koşa koşa gelen Meriç'in annesini görmemle rahatladım.
Canan teyze Ece'yi kapının önünden çekerken, "Ne yapıyorsun kızım?" diyerek kızdığında Ece topuklarını yere vura vura uzaklaştı. Canan teyze gözlerini bana çevirdiğinde yüzünde sıcak bir gülümseme belirdi. "Hoş geldin Ekim. Ece'nin kusuruna bakma lütfen."
Ayakkabılarımı çıkarıp içeri geçerken, "Önemli değil, alıştım artık," desem de bana mahcup bir şekilde bakmaya devam etti.
"Meriç odasında. Seni gördüğüne sevinecektir."
Sakince başımı salladığımda mutfağa yönelerek beni düşüncelerimle baş başa bıraktı. Tereddütle Meriç'in kapalı kapısını aralayıp içeri hızlıca göz attım.
Yatağında sırtüstü yatıyordu. Koyu renk saçları dağılmış, gözleri ve burnu kızarmıştı. Beni gördüğünde kaşları hayretle kalktı, kapıya yaslanıp kollarımı göğsümde birleştirdim.
"Kardeşin benden nefret ediyor."
Gülümsedi ama yüzüne çökmüş hâlsizlikten dolayı gülümsemekten çok az sonra hapşıracakmış gibi bir hâli vardı. "Yalnızca seninle daha çok vakit geçirdiğim için seni kıskanıyor."
Kollarımı çözdüm. Hızlı adımlarla yatağına yaklaşıp oturdum. "Ne? Bu çok saçma."
"Bunu diyenin sen olman komik," dedi tıkalı burnundan dolayı tuhaf çıkan sesiyle.
Gözlerimi ardına kadar açmamla kaşlarımı çatmam bir oldu. "Ne demeye çalışıyorsun!" diye çıkıştım. "Umut'u kıskandığımı mı düşünüyorsun?"
Hiçbir şey demediğinde daha çok sinirlendim. "Bunun kıskanmakla alakası yok! Ben beni bırakıp gitmene kızıyorum."
Yorgun bir nefes aldı, bu konuyu uzatmak istemediği belliydi. "Peki."
Dudaklarımı öfkeyle dişleyip başımı başka bir yöne çevirdim. "Gelmeyeceğini düşünmüştüm," dedi alçak sesle.
Alayla güldüm. "Ben de."
Bakışlarını üzerimde hissetmemle yeniden ona döndüm. Sesimin sakin çıkmasına özen göstererek, "Sana çorba yaptım," dedim. Bu duruma inanamazmış gibi keyifle güldü. "Sen mi?"
Gözlerimi devirirken dudaklarımın kenarının yukarı kıvrılmasına karşı koyamadım. "İnanmayacağını biliyordum. Annem yaptı."
Her ne kadar kabul etmek istemesem de onu özlemiştim. İnatçılık yaptığımda başını yana eğerek sabredişini seviyordum. Veya beni sinirli gördüğünde daha da sinirlenmemem için gülmemeye çalışırkenki hâlini. Ya da komik bir video gördüğünde hemen bana izletip bir seferde benimle kahkahalara boğulmasını.
Meriç, Umut'la otobüse bindiğimiz günden beri okula gelmiyordu. Onu arayıp bir şey mi olduğunu sorduğumda bana hasta olduğunu söylemişti. Annem de bunu duyar duymaz kendini mutfağa atmış, hemen ona tavuk suyu çorba yapmıştı. Bazen nasıl bu kadar merhametli olduğunu anlayamıyordum.
"Teşekkür ederim," dedi ansızın gözlerini gözlerime dikip.
"Çorba için mi? Bana değil anneme teşekkür et."
"Ondan bahsetmediğimi biliyorsun."
Gözlerindeki yoğun kederi gördüğümde ona bakamadım, hiçbir şey söylemeden ellerimi kucağıma bıraktım.
"Bana kızgındın ama buna rağmen geldin," dedi. "O basketbol sahasına gelmeliydim, seni öğle aralarında bırakıp gitmemeliydim, ne kadar yalnız kaldığını fark etmeliydim. Gerçekten özür dilerim."
Dudaklarımı aceleyle aralayıp, "Umut'la konuştum," deyiverdim.
Donakaldı. Hayretle soluğunu tutarken doğru duyduğuna emin olmak istermiş gibi bana doğru eğildi ve "Ne dedin sen?" diye mırıldandı.
"Umut'la konuştum," dedim yeniden. "Bana anlattı."
Bir anda, "Ne!" diye bağırdığında yerimde sıçradım.
"Bağırmasana dibimde!" diye yükseldim. "Bana bir konuda ona yardımcı olduğunu söyledi."
Gözle görülür bir şekilde rahatladı. Gerginlikle kaldırdığı omuzlarını düşürdü, sırtını yatak başlığına yasladı. "Evet, doğru söylemiş."
"Ve benden daha yalnız olduğunu söyledi."
Meriç gözlerini benden kaçırdığında, "Öyle mi?" diye sordum üsteleyerek. Bakışları durgunlaşırken iç çekti. "Arkadaşı yok," diye yanıtladı. "Yani benden başka."
"Peki ya ailesi?"
"Ailesiyle de son zamanlarda arası pek iyi değil."
Umut'un yüzündeki o geniş gülümsemeyi anımsadım. Nasıl hiçbir derdi yokmuşçasına öyle gülebiliyordu?
"Sana ihtiyacı varsa onun yanında ol."
Bunu benden duymayı beklemezmiş gibi irkilerek başını kaldırdı, gözleri şüpheyle üzerimde dolaştı. "Emin misin?"
Duraksamadım. "Eminim."
"Peki ya sen?"
Gülümsemeye çalıştım. "Beni boş ver."
Ayağa kalkıp ondan uzaklaştım, tam gidecekken omzumun üstünden göz kırptım. "Çabuk iyileş, sümüklü. Daha beraber gideceğimiz bir İzmir gezisi var."
Güldüğünü görmemle kapıyı arkamdan kapatıp odasından ayrıldım. Birkaç adım ilerleyip sırtımı duvara yasladım, gözlerime yaşlar doldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYLARDAN EKİM | Texting
Teen Fiction0547*******: Belki bir yol vardır. 0547*******: Kalbine giden. © 2021 | Nislek