Hermione'nin Kaçışı

2.7K 257 311
                                    

Hapishanenin içindeki hava büyük ölçüde dışardakinden daha soğuktu, bu da sadece Azkaban'ın rahatsız edici atmosferine katkıda bulunuyordu. Kapı onlar girer girmez kapandı, ve karanlık onları çevreledi—gölgeleri yalnızca küçük pencerelerden yayılan ışık parçaları sayesinde vurgulanıyordu.

Her şeyi kaplayan kasvete rağmen, Harry'nin gözleri biraz sonra alışmıştı. Hücrelerin ilkine dar bir merdivenden çıkarlarken, Harry engel olamayıp her şeyin ne kadar... odaklanmış olduğunu takdir etti, görüşünü kaybetmesinden önce hiçbir şey bu kadar net değildi. Duvarlarda daha önce hiç fark etmediğinden kuşkulandığı bir yüzey vardı, ve pencerelerden gelen gri ışığın üzerinde daha önce algılayamadığından emin olduğu uçuşan toz parçacıkları vardı.

Her şeyi olağanüstü derecede iyi görüyordu... fakat Harry minnettar hissetmeye başlamak üzere falan değildi. Üstün bir vizyon annesinden kalan tek özelliğini kaybetmesine değmezdi.

Harry ani bir hüzün seli ile vuruldu. Annesi, babası, Sirius ve Remus'un hayaletleriyle çevrelenmiş bir şekilde Yasak Orman'da durduğu oldukça yeni bir anı aklına düştü. Onun yanında durmuşlardı, onunla Karanlık Lord arasında gezinen ruh emicileri savmak için bedensel patronuslar gibi davranmışlardı...

'Çok cesurdun.'

'Biz... seninle çok gurur duyuyoruz.'

Harry ölecekti, yüzüğü Voldemort'la yalnız başına karşı karşıya gelmeden önce ormana düşürmüştü, sevgi dolu övgüleri yapması gereken şeyle yüzleşmesi için ona cesaret veren tek şeydi...

Ama başarısız olmuştu. Harry onları hayal kırıklığına uğratmıştı, herkesi yüzüstü bırakmıştı... Hayattaydı...

Bir kadının hıçkırığının keskin sesi Harry'yi sıçrattı, ve düşünceleri aniden şimdiye geri döndü. Çılgın bir an için, arkasını dönse oğlunun trajik hayatına ağlayan annesinin hayaletini görebileceğini düşündü...

Onun yerine gördüğü kişi kanını dondurdu.

Profesör McGonagall'dı.

Harry'nin eski bina başkanı neredeyse tanınamaz hâldeydi. Hücresinin en uzak köşesine, kapıdan olabildiğince uzağa kıvrılmıştı. Dizleri göğsüne çekiliydi, siyah saçları keçeleşmişti ve darmadağınıktı.

Ondan çıkan hıçkırık sesi, karanlıkta yukarı bakıp genç Tom Riddle'a benzeyen birinin yanından geçtiğini görmesinin sonucu olmalıydı. Harry kadını gördüğünde durdu. Voldemort'un büyüsü aniden keskin ve öfkeli bir enerjiyle yükseldiğinde ona seslenmek için ağzını açmıştı.

Harry orada bir anlığına şaşkına dönmüş ve telaşlanmış bir şekilde durdu. Voldemort dondu, tamamen hareketsizdi, bir şekilde Harry'nin o kadar yakından takip etmeyi bıraktığının farkındaydı. Bekliyordu ve yüzüne dönmeden bile Harry sabırsızlığını o kadar güçlü hissetti ki neredeyse tadabildi. Sihrindeki altın parçacıklar sivri cam kırıkları gibi parlıyordu.

Voldemort'un gücü korkutucu olduğu kadar güzeldi de.

Harry, ona biraz cesaret vermesini dileyerek eski profesörüne son bir bakış verdi, varlığını hissetmesini ve sessiz sözünü duymasını dileyerek:

Seni buradan çıkaracağım.

Harry döndü ve tekrardan Karanlık Lord'u takip etmeye başladı.

Sonrasında Voldemort daha hızlı yürümeye başladı, belki Harry'nin gözlerinin hücrelerdeki diğerlerinin üstünde oradakilerin kim olduğunu fark edecek kadar uzun süre oyalanmayacağından emin olmak için yapılan bir hareketti. İkinci kat koridorunun öbür tarafına gelmeleri uzun sürmedi, sonunda başka bir dar merdivenle karşılaştılar, ancak düz olmaktan ziyade bu kavisliydi. Harry'ye Hogwarts'taki Okul Müdürü'nün ofisine giden merdivenleri anımsattı.

No Glory (Türkçe Çeviri)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin