Uyandığında Harry'nin aklında hâlâ sonbahar vardı. Gözlerini açtığında berrak, mavi bir gökyüzünü görmeyi, koyu sarı yapraklar ve çocuk kahkahası taşıyan rüzgâr tarafından karşılanmayı bekliyordu.
Onun yerine kendi yansımasıyla—aynayla, yatağının yukarısındaki o lanet aynayla— karşılaştığında, gerçeklik onu sıçrattı. Aynadaki Harry Potter'a dik dik baktı, kırmızı gözlü ve...
Ve battaniyenin altında, yatağa yatırılmış ufak bir çocuk gibi nazikçe örtüye sarılmış...
Harry bunun olduğunu hatırlamıyordu. Harry'nin hatırladığı en son şey Karanlık Lord'un bağlantıdan istediği kadar(bu da Harry'nin etrafında olup biteni güçlükle kaydettiği noktaya kadar demekti) zevk almasına izin vermekti, ve...
Böyle mi uyuya kalmıştı? Oturmuş, Voldemort'un göğsüne yaslı hâlde? Öyle olmalıydı, çünkü ondan sonrasına dair belirgin bir şey hatırlamıyordu—sadece yarı hayal yarı gerçek anılar vardı, ve muhtemelen Voldemort'un ona 'hediye ettiği' bir şey değil, kendi rüyalarından ibaretti.
Harry doğruldu, ve bedeninin ne kadar ağır olduğu onu fazlasıyla korkuttu. Başı kurşundan yapılmış gibiydi, Harry'de tekrar uyumak için yatağa geri yatıp, ipek çarşafa batmaktan başka bir istek uyandırmayan bir ağırlıktı omuzlarında. Belki sadece yorgundu, ve saat hâlâ çok geçti...? Harry duvar saatine bir bakış attı, ve kalbi korkuyla doldu.
İki. Saat ikiydi. Ve penceresiz odasını terk etmeden bile, Harry sabah iki olmadığını, gece yarısını sadece birkaç saat geçmediğini biliyordu.
Harry kızgın, uyku sersemi ve paniklemiş hâlde yataktan çıktı, ancak niye böyleydi tam bilmiyordu. Hâlsiz zihni, içgüdüsel olarak huzursuz olan duygularını henüz yakalayamamıştı. Kapıya doğru sendeleyerek yürüdü, ama birkaç adımdan sonra başı döndü ve nefes almakta güçlük çekti. Harry durdu ve nefesini düzene sokmak için makyaj masasının önündeki sandalyeye yaslandı. Yansımasına baktığında, paniği arttı.
Hissettiğinden daha beter gözüküyordu.
Şimdi kendini daha yakından inceleyebildiğinden ne kadar yorgun gözüktüğünü gördü. Gözlerinin altında günlerdir uyumamış gibi torbalar vardı; aslında on iki saatin üzerinde uyuduğunu hesaba katarsak çok rahatsız edici bir gerçekti. Ve mışıl mışıl uyumuştu. Kâbus görmemişti, kalbinin hızlı hızlı atmasıyla ya da dudaklarında bir çığlıkla, ter içinde uyanmamıştı...
Yani niye bu kadar... berbat gözüküyordu?
Çünkü seni tüketiyordu, dedi Harry'yi sürekli uyaran aynı ses; Harry'ye Voldemort'un onu kullandığını hiç durmadan hatırlatan. Aranızdaki bağdan zevk almasına izin verdiğinde, müsaade ettiğin kadarını alıyor... yani her şeyi. Sihrini, enerjini, ruhunu.
Voldemort her zaman her şeyi alır.
Ve Harry biliyordu ki—çekirdeğine kadar yorgun hissettiği için biliyordu, öyle bir bitkinlikti ki iliklerinde hissedebiliyordu—bu doğruydu. Ve Harry sadece bunu yapmasına müsaade etmişti, itaatkâr, uslu bir evcil hayvan gibi.
İyi çocuk...
Harry'nin farkındalığı çabucak öfkeye dönüştü. "Tam bir... Tam bir şeytan," diye ilan etti kızgınca.
Canlı kırmızı gözleri, öfkeli bakışının sabitliğine rağmen aynada genişlerken seyretti. "Çok yorucu biliyor musun, aynan olmak yani," diye yanıtladı yansıması bir iç çekişle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
No Glory (Türkçe Çeviri)
Fiksi PenggemarKaranlık Lord Yasak Orman'da Harry Potter'ın ne olduğunu keşfeder, ve açığa çıkanlar akıl almaz sonuçlara yol açar. Lord Voldemort kazandı... Distopya ise korkunç. Düşmüş bir kahramanın hikayesi, karanlık arzular, ve bir Karanlık Lord'un kaybettiğ...