Karanlık, durgunluk, soğukluk...
Harry tüm bunların içinde boğuluyordu.
Sonunda kan öksürmeyi bırakabildiğinde, dünyasına derin ve sinir bozucu bir sessizlik çökmüştü.
Kendi bedeninden gelen sesler duyabildiği tek şeydi. Düzensiz nefesi. Seyrek nabzı. Güm güm atan kalbinin her vuruşta söylemekte olduğu şey;Canlı. Canlı. Canlı.
Ama olmaması gerekirdi.
Harry başının arkasını duvara yasladı, kasvetinden dolayı zar zor seçebildiği hücrenin taştan tavanına belli belirsiz baktı. Kuru öksürükleri durmuş olabilirdi ama bedeni hala titriyordu. Ya Cruciatus Laneti'nin etkilerinden dolayıydı, ya da soğuktandı. Belki de her ikisinden de.
Voldemort ne kadardır yoktu? Gitmeden önce söyledikleriyle, o korkunç tehdidiyle neyi kastediyordu? Harry sersemlemiş düşüncelerini güçlükle buna odaklayabiliyordu. Harry çok yorgundu—duygusal, zihinsel ve fiziksel olarak. Sağduyulu olmak için enerjisi yoktu, savaşacak, kaçacak, korkacak veya cesur olacak gücü yoktu.
Tanıdık, donuk bir ışık onu uyandırdığında bilinçsizliğe doğru çekiliyordu. Hafifti, ama küçük parıltı bile Harry'nin zihnini neredeyse rahatlama gibi bir şeyle doldurdu.
Narcissa.
Solgun cadı geri dönmüştü, ve Harry onun yalnız olduğunu hemen anlamıştı, çünkü yüzü bir kez daha şefkatliydi. Hücreye değişmez bir şekilde girdi. Bir elinde ışık yayılan asasını, diğer elinde bir kadehi tutuyordu.
Harry'nin yanında diz çöktü. Ondan yayılan acıma somuttu.
"Aguamenti."
Kadehi suyla doldurdu, ve görüntü üzerine Harry'nin kuru boğazı şiddetli bir istek ve ihtiyaçla ateşlendi.
Kupanın ağzını dudaklarına kaldırdı ve elinden geldiğince derince içti—tam anlamıyla susuzluktan ölen bir adam gibi. Narcissa biraz sonra geri çektiğinde neredeyse hırladı.
"Yavaşça," dedi nazik ama sıkı bir şekilde. Ve akıllıca bir tavsiye olmuştu, çünkü Harry öksürmeye başladı, yutkunmaya çalışırken neredeyse boğuldu.
Narcissa sabırla durmasını bekledi ki tekrar deneyebilsin. Bu kez kadehi kaldırdığında, kendini yavaş yavaş içmeye zorladı, ama kısa, çok kısa bir süre sonra kadeh boşaldı. Kadehi çektiğinde inledi.
"Daha fazla," diye soludu çatlamış dudaklarından son damlaları yalayarak.
"Henüz değil." Kadehi kenara koydu. "Bir kerede çok fazla içersen kusabilirsin. Yaralısın. Usul hareket etmelisin, kötü olursun yoksa."
Gözleri titreyen vücudunun üzerinden geçti. Harry, deminki çığlıklarını duyup duymadığını, hücreden Malfoy Malikânesi'nin salonlarına taşınıp taşınmadığını merak etti. Lucius ve Draco da evde miydi? Peki diğerleri?
Hepsi Seçilmiş Kişi'nin dudaklarından çıkan çığlıkları duymuş muydu?
Narcissa derin bir anlayışla doluymuşa benziyordu. Tekrardan saçlarını yumuşak, anaç bir tavırla gözünden çekti. "Zavallı çocuk," diye fısıldadı. "Ben... çok üzgünüm."
Harry ona baktı, bir bardak suyun onu nasıl bu kadar derinden etkilediğine hayret etti. Aklı, hala biraz sisli olsa da, sadece birkaç dakika önce olduğundan çok daha netti.
"Ne... ne oldu?"
Boğazı o konuşurken protesto ederek yandı, ama acıyı görmezden geldi. Sorması, bilmesi gerekiyordu. "Kimler öldü, kimler—"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
No Glory (Türkçe Çeviri)
FanfictionKaranlık Lord Yasak Orman'da Harry Potter'ın ne olduğunu keşfeder, ve açığa çıkanlar akıl almaz sonuçlara yol açar. Lord Voldemort kazandı... Distopya ise korkunç. Düşmüş bir kahramanın hikayesi, karanlık arzular, ve bir Karanlık Lord'un kaybettiğ...