3 saat süren uçak seyehatimden sonra nihayet İstanbul'a varmıştım. Annem ve babamın döneceğimden haberleri olmadığı için karşılamaya kimse gelmemişti. Elimde ki küçük valizimle koştur koştur bir taksiye atlayıp yola koyuldum. Rüzgar'ı o kadar çok merak ediyordum ki...
Normalde yirmi dakika sürecek yol git git bilmiyordu ve bu sinirlerimi oldukça bozuyordu. Ön camdan dışarı baktığımda uzun bir trafik gördüm. Sinirden gözlerim dolduğunda çantamdan cüzdanımı çıkarttım ve taksimetrede yazan ücreti ödeyip taksiden indim.
Dışarıda yağmur yağıyordu ama umrumda bile olmamıştı. Küçük valizimi elime aldım ve kaldırımda koşmaya başladım. O kadar hızlı koşuyordum ki nefesim tükenmişti. Yağmur damlaları yüzüme vururken gözyaşlarımı gizliyordu. 10 dakika kadar koştuktan sonra nefeslenmek için durdum ve sırtımı duvara yasladım. Yavaş yavaş yürürken kestirmeden gitmek amacıyla sokaklara girdim.
Önümdeki uzun bir merdiven inmem için bana göz kırpıyordu. Adımlarımı hızlandırdım ve merdivenden koşar adım inmeye başladım. Yağmur yağdığı için su olan merdivenlerden her inişimde su sesleri geliyordu ve üzerimi ıslanıyordu. Sanki çok kuruydu ya.
Bir adım daha attığımda su dolu merdivende ayağım kaydı ve tökezledim. Dengemi koruyamazken uzun merdivenden yuvarlanmaya başladım. Her zerremde acıyı hissederken sonunda soğuk zeminle buluşmuştum. Acıyan bacağım ve yüzümde hissettiğim keskin acıdan başka bir şeyim yoktu. Zorla da olsa kalktım ve topallaya topallaya koşmaya başladım.
Kestirme yolu kullandığımdan hastaneye varmıştım. Herkes bana tip tip bakarken hiç birini umursamayıp bilgisayar başında oturan kadının yanına gittim. Beni görür görmez ayağa kalkan kadın şaşkınlıkla bakıyoruz.
"Rüzgar Demirsoy hangi odada?"
Hemen başını bilgisayara çevirdi ve kontrol etmeye başladı.
"206. oda efendim."
Tam gidecekken kolumdan tuttu ve gitmemi engelledi.
"Hanımefendi siz pek iyi görünmüyorsunuz sizi acile götürmemiz gerekiyor."
"Gerek yok, iyiyim ben." Deyip hızla asansörü es geçip merdivenlerden çıkmaya başladım. Attığım her adımda sağ bileğim ve başım zonkluyordu. Sonunda Rüzgar'ın kaldığı odanın katına geldiğimde kapılara bakmaya başladım.
"Gül!"
Biraz uzağımdan gelen sese baktığımda hayal gördüğümü düşünüp gözlerimi kırpıştırdım. Hala karşımda görünce elimi ağzıma götürdüm ve ağlamaya başladım.
Abim koşarak yanıma geldi ve yüzümü ellerinin içine aldı.
"Abicim noldu? Neden ağlıyorsun? Bir şey mi oldu?"
Cevap vermeden Karan abime sıkıca sarıldım ve seslice ağlamaya başladım.
Kokusunu içime çektim usulca. Unuttuğum kokusunu içime çekmek bana o kadar iyi gelmişti ki. Bana o sıkıca sarılışı beni yeniden diriltmişti.Beni kendinden uzaklaştırdığında gözyaşlarımı sildi. Gözlerinde çok garip bir duygu vardı. Pişmanlıkla bakıyordu bana.
"Şimdi gitmem gerekiyor. "
Ben daha cevap veremeden koşar adım yanımdan ayrılmıştı. Yerime çivilenmiş gibi hareket edemiyordum. Birkaç dakika arkasından baktım. Baktım ve baktım. Geri dönmemişti. Topallayarak oda numaralarına bakmaya devam ettim. 206 numaralı odayı gördüğümde hızla kapının kolunu tuttum ve açtım.
Sanırım çok hızlı açtığımdan girer girmez yeri boylamıştım. Acıyla inlediğimde odadaki bütün gözleri üstümde hissediyordum. Avuçlarımı yere bastırdım ve doğruldum. Odada Özgür ve kahverengi saçlı, ela gözlü, orta yaşlı bir kadın duruyordu. İkiside bana şaşkınlıkla bakarken elimle alnımı sıvazladım.
"Hoşbuldum?"
İkiside hala cevap vermezken saçlarımı karıştırdım. Neden cevap vermiyordu bunlar?
"Hoş gelmedim mi? Tamam pek hoş bir giriş olmadı ama en azından nezaketen bir hoşgeldin deseydiniz."
"Hoşgeldin. "
Hemen yanımdan gelen sese baktığımda bana gülümseyerek hastane yatağında yatan Rüzgar'ı gördüm. Utançla bakışlarımı kaçırdığımda güldüm.
"Hoşbuldum."
Sağ bileğim artık dayanılmaz bir şekilde ağrırken Rüzgar'ın yatağına bıraktım kendimi. Saçlarımı yüzümden çekerken canım acımıştı. Kısık bir ses ile inlediğimde yüzümde bir el hissettim.
Baktığımda Rüzgar alnımdaki saçları geri itiyordu.
"Noldu sana böyle? Sen Artvin'de değil miydin hem?"
"Artvin'deydim zaten ama seni görmek istedim."
Başımı Özgür ve Rüzgar'ın annesine çevirdim. Elimi ağzıma siper ettim sessizce fısıldadım.
"Aslında Rüzgar kesin özlemime dayanamaz dedim atladım geldim."
İkisi kıkırdarken yanı başımda o ikisinden farklı bir kıkırtı duydum. Bu ses tonu o kadar muazzamdı ki...
"Merdivenlerden yuvarlandım." Diyerek en sonunda gerçeği söyledim.
Özgür hızla yanıma geldi ve beni incelemeye başladı. Kaşlarını çatarak baktığında çok ciddi görünüyordu.
"Kalk seni bir acile götürelim. Berbat görünüyorsun. "
"Sensin berbat. Ben en berbat halimle bile mükemmelim. Değil mi Rüzgar ve Rüzgar'ın annesi hanım?"
Rüzgar'ın annesine öyle seslenmem herkesi güldürmüştü.
"Evet kızım hala çok güzelsin sen. Ayrıca adım Melek ama sen bana Melek abla diyebilirsin. Umarım bir gün Melek anne dersin. "
Rüzgar öksürdüğünde ben utançla kafamı eğdim ve Özgür'ün koluna girip yataktan kalktım. Başım hala yerdeyken hızla odadan çıktık. Çıkar çıkmaz Özgür gür bir kahakaha attı. Koluna vurdum ama bu susmasını sağlamadı.
"Allah seni kahretmesin Kızıl kafa!"
Ay sıkıldım bölüm yazdım siz oy verip yorum yaparsınız haydi bıy:)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kimsin? [Yarı Texting]
Cerita PendekGül : kimsin sen yavşak? ¿: Asıl sen kimsin sen mesaj attın? Gül: Bak çocuk oynama benle! ¿: Psikopat mısın lan sen ne diyosun? Gül: Kitabımın arasına koyduğun post-it kağıdında senin numaran yazıyor ve altında da "Bul beni güzelim <3" yazıyor...