[29] Şüphe

287 30 4
                                    

Kartlar dağıtılırken dalgın bakışlarım yere serdiğimiz kareli örtünün üzerindeydi. Dağıtım işi bittiğinde Şafak kartlarını bir yelpaze gibi açmış ve yüzünün yarısını kapatmıştı.

"Hazır mısınız? "

"Oynayacaksan oyna Şafak."

Akın'a göz devirdi ve kartlarından ikisini arkası üste gelecek şekilde örtünün üzerine koydu.

"İki tane karo sekiz. "

Kimse karşı çıkmadığında sıra Akın'a geçmişti.

"Üç tane sinek beş."

Ekin tereddütsüz bir şekilde "Blöf." dediğinde Akın kartları açmıştı. İki sinek ve bir maça beş vardı. Şafak'ın koydukları da dahil kartları geri aldığında Ekin devam etmişti.

"İki kupa üçlüsü. "

Yılların kumarbaz ustasıymış gibi iyi bir poker face kullanıyordu. Yüzünden anlaşılan tek şey oyunu kazanacağına olan inancıydı.

" Beş as. " diyerek rastgele beş kartı örtüye ters bir şekilde bıraktım.

Şafak gülerek " Atacaksan bari düzgün at len kel. Beş tane as mı var?" demişti. Ardından "Blöf." diye eklerken yerdeki tüm kartları almıştım. Amacım da buydu zaten. Ekin'in bıraktığı kartlara bakarken gerçekten de kupa üçlüsü olduğunu görmüş ve iç geçirmiştim. Tam bir aptaldım. Yalan mevzusundansa eğlenceli vakit geçirmeye odaklanmalıydım.

Oyun olanca hızıyla devam ederken yer yer gülüyor, itiraz ediyor, itişip kakışıyorduk. Blöften sıkıldığımızda iki kez de papaz kaçtı oynamıştık. Neredeyse hepsinde ben kaybetmiştim. Nisan'ın da dediği gibi masa oyunlarında gerçekten berbattım. İskambil kartları masa oyununa giriyor mu ondan bile emin değildim.

Ekin elinde iki soda şişesiyle içeri girdiğinde koltukta yana kayarak ona yer açtım. Açtığım boşluğa oturup şişelerden birini bana verdikten sonra kolunu omzuma atmıştı. Gülümseyerek koluna yaslandıktan sonra sodamdan bir yudum aldım. Ağzıma gelen tuhaf tadla şişeyi kaldırıp neli olduğuna bakmıştım.

"Kivili soda mı varmış? "

Ekin beni onaylayan bir mırıltı çıkarırken aklıma gelen detayla koşarak mutfağa gitmiş ve Şafak'ın elindeki şişeyi almıştım.

" Ama ben onu içecektim. "

Şişeyi ondan uzaklaştırırken "İçmeden önce okumayı dene salak. Senin kiviye alerjin var. " demiştim. Şafak somurtarak sodaya bakarken Ekin mahçup bir şekilde elini ensesine atmıştı.

"Bilseydim kivili almazdım, kusura bakma. "

" Sorun değil ya ben alışığım. "

Ekin "Peki ne kadar ciddi bu alerji?" dediğinde Şafak gülmüştü.

"Şişmekten Baymax'e dönüşüyorum."

"Dalga geçtiğine bakma sen onun. Çok şiştiği zaman nefes alamıyor ve hastanelik oluyor. Küçükken az uğraşmamıştık bununla. "

Hepimiz tekrar oturma odasına geçerken sohbete devam ediyorduk.

" Çocukluk arkadaşıydınız değil mi? Anılarınızdan falan anlatsanıza. "

Başımı Ekin'in dizine koyduğumda bir eliyle saçımı okşamaya başlamıştı.

"Yani, ikimizin çok fazla anısı yok aslında."

"Nasıl yani? "

Akın'ın sorusunu Şafak cevaplamıştı.

"O zamanlar bir arkadaşımız daha vardı. Hep üçlü takılır, ortalığı ayağa kaldırırdık. Daha doğrusu Sinan ve ben dağıtırdık, o da arkamızı toplardı."

"Güzel zamanlardı." dediğimde Ekin'in saçımdaki eli bir anlığına donmuştu.

"Ama kesinlikle bu zamanlara değişmem."

Ekin'e bakarak söylediğim kelimelerle gülümsemişti. Aklıma Arda Han'ın söyledikleri geldiği için Ekin'i izlemeye devam ettim. Gülümseyen yüzü, parıldayan gözleri gerçekten burada olmaktan memnun gibiydi. Hem neden bana yalan söylesindi ki? Lisede değildik ve hepimiz yeterince olgunduk. Böylesine çocukça bir oyun için hiçbir sebebi yoktu.

Akın "Şimdi o arkadaşınızın yerine ben mi geçmiş oluyorum?" dediğinde Şafak ortada olan bir gerçeği belirtir gibi "Tabiki hayır aptal! Sen bizimle birlikte dağıtıyorsun, Aslı topluyor." demişti.

"Ben mantıklı olanım."

"Ne yani ben de yerine göre gayet mantıklı olabiliyorum. "

Akın 'hadi - lan - ordan ' bakışı attığında Şafak'la ikisi tatlı bir atışmaya girmişti. Bildirim sesi geldiğinde Ekin boştaki eliyle cebinden telefonu çıkarmış ve onunla ilgilenmeye başlamıştı. Kaşları çatılırken saçımdaki elini de çekip iki elle mesaj yazmaya başlamıştı. Ofladığında işaret parmağımla karnını dürtmüştüm.

"Bir sorun mu var? "

" Sanırım gitsem iyi olacak."

Dizinden kalkarken "Bugün bizimle kalacağını söylemiştin. Nerden çıktı birden bire gitmek? " demiştim.

Koltuğun kenarına bıraktığı ceketini alıp giyerken "Annem mesaj attı. Büyük ihtimalle önemli bir şeyi yoktur ama gitmezsem arıza çıkarır." demişti.

"Arabayla gelmediysen bırakayım seni, saat geç oldu. "

Şafak'ın teklifini gülümseyerek reddetmişti.

" Sorun değil arabayla geldim. Evim de çok uzakta değil zaten. "

"Üniversitede ailenle yaşadığın için çok şanslısın."

"Ya, ne demezsin. "

Kapının önüne geldiğimizde ona sıkı sıkı sarıldım. Sarılışıma karşılık verirken kokusunu içime çekmiştim.

"Dikkatli git."

"Tamam, yarın görüşürüz. "

O gittiğinde kapıyı kapatarak kendimi koltuğa attım. Gerçekten endişeli görünüyordu. Umarım kayınvalidemin bir şeyi yoktur.

#

-h.i.p

Renk Körü || bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin