[20] Mazi

305 28 7
                                    

Sokağa adımımı attığımda yüzüme çarpan soğuk hava yüzünden iliklerime kadar titremiştim. Zemin ayaklarımın altından kayıyor gibi hissediyordum ve buna rağmen yürümeye çalışıyordum. Kulaklarımdaki uğultuyu ve bacağımdaki sızıyı karmakarışık olan zihnime veriyordum. Korna seslerini ancak kolumdan tutulup çekilince fark edebilmiştim. Şimdi onun endişeli yüzü çok yakınımda duruyordu. Yüzümü ellerinin arasına almış "İyi misin?" diye soruyordu. Nasıl iyi olabilirdim ki?

"Duymuyor musun beni? Asaf cevap ver bana! "

Öfkeyle ellerini kendimden uzaklaştırarak bir iki adım geriledim.

" Bana o şekilde seslenme! "

Afallamış gibi bir iki adım da o geriledi. Şimdi aramızda normal bir mesafe vardı.

" Adınla seslenmemden normal ne var ki? "

Tamam, şimdi düşününce mantıklıydı ama hala sinirliydim. İşaret parmağımı ona doğrultarak " Sen bana hiçbir şekilde seslenme. " dediğimde ellerini teslim olurcasına havaya kaldırmıştı.

"Tamam, sakin ol."

Ellerini indirerek omuzlarını düşürmüştü.

"Uzun zaman sonra seni gördüğüme ben de çok şaşırdım. Olur da karşılaşırsak senden iyi şeyler duymayı beklemiyordum. ama böyle bir tepki de beklemiyordum. "

" Pardon da nasıl bir tepki bekliyordun amına koyayım? Hayatımın içine sıçtın! "

Pişmanlığı her zerresinden belli olsa da umrumda değildi. Ben toparlanalı daha ne kadar olmuştu ki?

" Özür dilerim."

"Özür diledin diye geçti mi her şey yani bok kafalı! "

" Bunlar ayaküstü konuşulacak şeyler değil Asaf. Bir yerlere oturalım lütfen."

Sinirle ellerimi saçlarımdan geçirdim. Nasıl yıllar sonra karşılaşmış iki arkadaşmışız gibi konuşabiliyor, aklım almıyordu.

"Seninle konuşmak istediğimi de nereden çıkardın? "

Öyle bir " İstemiyor musun? " demişti ki onu tanımayan birisi saf, masum, küçük bir çocuk olduğunu düşünürdü. Ama ne yazık ki ben tanıyordum. Hem de her haliyle tanıyordum. Sinirlerim boşaldığı için gülmeye başladığımda kaşları çatılmıştı.

" Asaf keser misin şunu. "

Bu daha da gülmeme sebep olurken eğilip karnımı tutmuştum. Yarınım yokmuşçasına gülüyordum.

" Herkes bize deliymişiz gibi bakıyor. Asaf... Sinan Asaf Anıt kes şunu! "

Dudaklarımı birbirine bastırarak ona baktığımda hala etrafına bakıyordu.

" Senin sorunun da bu işte. " dedim öncekine nazaran aşırı sakin bir ses tonuyla. " Etrafındakilerin senin hakkında ne düşündüğüne o kadar takıksın ki kendin düşünmeyi unutuyorsun. "

"Değiştim ben."

Dudaklarım alayla kıvrılırken iki kaşımı havaya kaldırmıştım. Gözlerini kaçırarak ayaklarına bakmaya başladığında "Tamam." dedim. Anlamayarak hızla kafasını yukarı kaldırmıştı. Belki de emin olmak istiyordu.

"Konuşalım. "

Cevap vermesini beklemeden yürümeye başladığımda beni takip ettiğini biliyordum. Yakınlardaki bir kafeye girip oturduğumda o da çekingen hareketlerle karşıma oturmuştu. Yanımıza gelen garsona "Çay ve portakal suyu." dediğimde gülümsemişti. O çay içmezdi ve ben bu detayı hatırladığım için kendime kızmakla meşguldüm.

"Unutmamışsın. "

"Hafızamı kaybetmedim, bacağım kırıldı."

Yüzündeki gülümseme anında solarken başını aşağı eğmişti. Oh olsun ona. Telefonum çaldığında sonra dönerim diyerekten kim olduğuna bakmadan kapattım ve masanın üzerinde koydum.

"Ee, böyle susacak mısın? Az önce konuşalım diye tutturuyordun. Konuşalım bakalım. "

Başını yerden kaldırmadan ellerini masanın üzerine koymuş ve onlarla oynamaya başlamıştı. Eğer eski ben olsaydım bu hareketini çok sevimli bulabilirdim.

" Sana olanlardan sonra ben çok düşündüm. Ne yapıyorum, neden yapıyorum diye. "

" Allah Allah, sen düşünebiliyor muydun? "

Bakışlarını sonunda yüzüme çıkarabilmişti. Garson gelip siparişlerimizi bırakmıştı. O gidene kadar bekleyip konuşmasına devam etmişti.

"Asaf ben çok pişmanım. Belki inanmayacaksın ama ben de çok acı çektim. Senin yokluğunda her gün kahroldum. Keşke dedim, keşke o şerefsizlere uymasaydım. O zaman ne sen hayallerinden vazgeçmek zorunda kalırdın ne de ben sensiz kalırdım."

Gözlerim masanın üzerindeki sabit bir noktaya takılı kalmıştı. Masa örtüsü kirlenmiş miydi ne? Büyük ihtimalle ketçap lekesiydi.

"Uymasaydın o zaman. Neden yaptın?"

"Korktum. Onlardan, ailemden, insanlardan... Her şeyden korktum. Daha 18 yaşındaydım Asaf... "

" Ben zaten 40 yaşındaydım ebesini gondiklediğim. "

Gözlerini kapattığında bir damla yaş süzülmüştü kirpiklerinin arasından. Bir an derinlere gömdüğüm Asaf uzanıp o yaşı silmek istedi ama yapmadım. Sırf o kullanmayı seviyor diye ikinci ismime küsmüştüm ben.

" Sen gittikten sonra değişmeye karar verdim. Önce ailemle konuştum. Her şeyi anlattım onlara. Babam başta yadırgasa da korktuğum gibi bir tepki vermedi. Sonra okulda herkesin ortasında eşcinsel olduğumu itiraf ettim. Sen bunun saklanılacak ya da itiraf edilecek bir şey olmadığını söylerdin her zaman ama öyle yapmazsam sanki değiştiğimi kendime kanıtlayamayacakmışım gibi gelmişti. İrfan'ın arkadaşları benimle de çok uğraştı ama pes etmedim. Sana ulaşmaya çalıştım ama numaranı değiştirmiştin. Şafak da aynı şekilde. Evine de gittim ama annenler yaka paça kovdu beni. Kaç gece kapında sabahladığımı bilmiyorum Asaf. En sonunda Nisan gitti o, dedi. Nereye olduğunu söylemedi. Dünyam başıma yıkıldı sandım. Seni bir daha görememe korkusu ilk defa o kadar gerçekçi geldi. "

Uzanıp masanın üstündeki elimi tuttuğunda kitlenip kalmıştım. Tüm bunlardan haberim yoktu çünkü bacağım kırılıp da bir daha boks yapamayacağımı öğrendiğimde ağır depresyona girmiştim. Buna sebep olduğu için ondan da onunla ilgili her şeyden de nefret etmiştim. Bahsinin dahi geçmesini herkese yasaklamıştım. Sanki ismini duymazsam her şey düzelecekmiş gibi. Ben hiç sakatlanmamışım, o hiç bana ihanet etmemiş gibi...

Başımızın üstünden bir öksürme sesi geldiğinde başımı oraya çevirmiştim. Kızgın boğa gibi burnundan soluyan Ekin'i görünce elim ateşe değmiş gibi çekip ayağa kalkmıştım.

"Ekin?"

#

-h.i.p

Renk Körü || bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin