[45] Son Perde

464 33 121
                                    

~Ekin~

Sinan evden çıkıp gittiğinde daha önce hiç yaşamadığım bir şeyle karşılaşmıştım. Göğsüm sıkışıyordu sanki. Ya kalp krizi geçiriyordum ya da bu kalp ağrısı dedikleri şeydi. Ki yaşımı ele alırsak ilk ihtimal pek yüksek değildi. Neden böyle olmuştu ki? Hayır, yani cidden neden? Onun da her aldatılan insan gibi bağırıp çağırması, saldırması gerekmiyor muydu? Ya da bazı örneklerde olduğu gibi "Lütfen beni bırakma. " tarzı bir konuşma geçmeliydi aramızda. İstediği bir şeyi elde edemeyince hırçınlaşmak insanların doğasında vardı değil mi? Gerçekten anlayamıyordum.

"Ekin?"

"Efendim? "

"Sen şu an ağlıyor musun? Rol yapmanı gerektirecek birisi de yok ki karşında. "

Şaşkınlıkla elimi yüzüme götürüp ıslaklığa dokundum. En son ne zaman gerçek anlamda ağlamıştım? Doğum sırasında, belki?

"Yok artık, sen cidden ağlıyorsun! "

Arda'nın neden bu kadar şaşırdığını anlayabiliyordum çünkü birbirimizi küçüklükten beri tanıyorduk. Ben ağlamazdım, kızmazdım, gülmezdim. Sadece diğer insanları taklit ederdim. İlk başlarda ailemin benden korktuğunu hatırlıyorum.

"Bu nasıl bir çocuk böyle? Çocukların gülüp eğlenmesi, düşünce ağlaması gerekmiyor mu? Oğlumuz tam bir ucube!"

Bu yüzden ben de insanları gözlemlemeye, onlar gibi davranmaya başlamıştım. Olaylara verdikleri tepkilere göre genelde onların duymak istedikleri şeyleri söylüyordum. İlk kez televizyonda gördüğüm birini taklit ettiğimde daha 9 yaşındaydım ve annemden övgü almıştım. Ben de haliyle yapmaya devam ettim.

Çoğu insan basit ve öngörülebilirdi. Tıpkı bir satranç gibi 3 hamle sonra ne yapacaklarını tahmin edebilirdiniz. Tabii bu hiçbir zaman onun için öyle olmamıştı. Tam sonunda onu çözdüm derken bir hareket yapıyor, beni ve teorilerimi alaşağı ediyordu. Benim aksime onun bakışları hiçbir zaman sahte olmamıştı. Çıkarları uğruna benimle arkadaşçılık oyununa devam edenlerin aksine o beni gerçekten sevmişti ve ben bunu berbat etmiştim. Ona da diğerleri gibi davranmıştım. Aslında bunu durdurmayı denemiştim, gerçekten onu bırakmaya çalışmıştım ama onun büyülü gözleri beni kendine esir etmişti.

"Ben gidiyorum. "

Yani dercesine tek kaşımı kaldırdığımda başını iki yana sallamıştı.

"Biliyor musun? Şu an çok mutluyum. Tüm maskelerin yere düştü, acı çekiyorsun falan. Gerçek hayata hoş geldin Ekin. "

Gerçek hayat... Aman ne hoş! İtiraf etmem gereken bir şey varsa o da rol yapmanın yaşamaktan daha kolay olduğudur.

***

Üç gün geçmişti ve ben artık eski Ekin gibi değildim. Neyin gerçek neyin yalan olduğunu ben de bilmiyordum ama sadece bu duygular benim için çok yeniydi. Aşk, birisini kaybettiğin için üzülmek, korku... Yeni olmayan tek şey hiçbir şey yapmama isteğiydi. Belki de yeniden bir psikoloğa gitmeliydim, bilmiyorum. Halıya sırt üstü uzanmış, kollarımı iki yanıma açmış, tavandaki pervanenin dönüşünü izlerken bunları düşünüyordum. Tabii kapı kırılmak istercesine çalınana kadar. Kim olduğuna bakma gereği duymadan kapıyı açtığımda yüzüme yediğim yumrukla geriye savrulmuştum.

"Şerefsiz! "

"Şafak? Bir dakika Tamay, ne? "

Pekala, kesinlikle bu ikiliyi beklemiyordum. Sinan gelmiş olsaydı daha az şaşırırdım. Şafak tekrar bir hamlede bulunacakken Tamay onu koltukaltlarından tutmuş ve geriye çekmişti.

Renk Körü || bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin