4- Hediye

162 17 5
                                    



Bölüm 4



Hayat her zaman herkese adil davranan bir şey değildi. Bazen bazı insanları özellikle kayırıyordu. Daha fazla ezebilmek, yerin dibine iyice sokabilmek için. Kimsenin hayatı her zaman iyi olmuyordu tabi ki ama bazılarının çoğu zaman kötü oluyordu.

Kötü şeyler yaşayınca ders alırsın diyordu büyükler. Bir insan en fazla kaç defa ders almalıydı hayattan? Kaç kere dizlerinin üzerine çöküp 'bundan da kurtulacağım, hepsi geçecek' diye kendini avutmalıydı. Peki ya kendi hayatından kaçmaya çalışanlar? Sizce de kendi hayatından kaçmak mümkün müydü? Yoksa yapışır mıydı paçanıza sakırtlak gibi...



22 yaşında bir genç kızsanız mutlaka hayatınızda bir kere görünümünüzde değişiklik yapmışsınızdır. Süslü biriyseniz bu en az bir kere olarak değişebilir tabi. Saçlarınızı boyar, kestirir ya da farklı şekiller verdirirsiniz. Farklı lensler takabilirsiniz. Ama siz bunları sadece hayatınızın belli dönemlerinde güzel görünmek ya da değişiklik olsun diye yaparken ben hayatımın 15 yaşımdan sonraki her döneminde gizlenmek için yapıyordum. Bir gün esmerken öbür gün sarışın olabiliyordum ya da mavi gözlüyken bir anda yeşil ya da uzun saçlıyken bir anda kısa saçlı olabiliyordum. Tanınmamak için kendi saçlarımı, gözlerimi unutuyordum.

Yaşıtlarım üniversitede sınav stresini atmak için arkadaşlarıyla gezme planları yaparken ben üniversitenin yolunu unutmuştum. Ki nadiren gittiğim şu üç senede de pek öyle dertlerim olmamıştı zaten. Hiçbir zaman sınavlar tek sorunum olmadı. Stres atmak için arkadaşlarımla plan yapmadım ya da başka bir şey için çünkü benim hiç arkadaşım olmadı.

Depresyona giremedim mesela öyle bir hakkım olmadı hiç. Aşk acısı çekemedim çünkü aşk denen o duyguyu hiç tadamadım ya da okuldan kaçtığımda annemden azar işitmemek için yalan söyleyemedim. Sigara içtiğim zamanlarda kimse bana içme demedi mesela. Yalnız bir insana kim içme diyebilir ki? Ya da bunca şeyi tek başına nasıl yapabilirdi?

Çocukluğumdan beri yanımda olan Alya'dan ve Kuzey'den başka kimsem olmadı ki hiç benim.

Hayatını yalnız ve en önemlisi saklanarak geçiren birinin nasıl olur da normal bir hayatı olurdu ki zaten? Olamaz...




Alya'yı arayıp odamdan getirmesini istediğim şeyleri az önce okula giderken uğrayıp bırakmıştı ve ben o gittiğinden beri aynanın karşısında öylece oturuyordum.

Büyük bir karar almıştım, kendim için büyük. Yıllardır aklımın köşesinden dahi geçirmeye cesaret edemediğim bir şey.

Önümde duran açıcı ve boyalardan lazım olanları sırasıyla saçıma uygulayıp beklemeye koyuldum.

Yaklaşık 7 yıldır saçıma uygulamadığım renk, yapmadığım model kalmamıştı ama asla kendi rengime dönmemiştim. Bir türlü cesaret edememiştim. Eskiden sarıya çalan kumral saçlarım vardı. Doğaldı, güzeldi. Çoğu kadın genç kızlık zamanında o tonlara boyatırken ben bambaşka renklere kaymıştım. Kendimden, benliğimden uzak olan her renge.

Pek fazla kuaföre gitmezdim, yapabildiğim kadar boyar zaten birkaç gün sonra değiştireceğim diye önemsemezdim. Zarar gördüğünde keser kısa olarak kullanırdım. Kendim gibi saçlarıma da hiç önem vermemiştim.

Şu bir yıllık yurt dışı gezimde kuaföre gitme gibi bir fırsatım olmuştu ve tüm bakımlarını yaptırıp iyileşene kadar açıcı uygulamadan koyu tonlarda kullanmıştım. Bu süreç boyunca hiç kendim boyamamış birkaç ayda bir kuaföre gidip bakım ve boyalarımı yaptırmıştım.

CARPE MORTEM Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin