13- Havuz

163 8 3
                                        







Bölüm 13

Bazen öyle bir an oluyor ki tek istediğim o an huzurlu bir şekilde kahvaltı etmek oluyor.

Ama saat akşamın yedisiyse ve akşamdan kalmaysan hatta bir de üzerine gereksiz bir davetiye çıktıysa ortaya, o kadar da kolay olmuyordu işte.

Huzurla kahvaltımı ettiğim günleri arıyorum. Cidden. Tam şu an hem de.

"Kuzey'e haber vermeliyiz." Elimdeki çatalı hızla masaya bıraktığımda gidip gelip etrafımızda volta atan Burak'a döndüm.

"Tatillerini berbat edecek halimiz yok Burak. Zaten birkaç gün içerisinde geri gelecekler, o zaman söyleriz."

"Balo birkaç gün sonra Elis."

"Farkındayım."

Davetiyeyi açmamızın üzerinden en fazla yarım saat geçmişti ama Burak o yarım saat boyunca ısrarla aynı şeyleri tekrar edip durmuştu.

Davetiyeyi kimin yolladığını bilmiyorduk. Adres, tarih ve isimlerimiz dışında bir şey de yazmıyordu zaten. Bir de maskeli olması dışında.

Her ne kadar içimde merak olsa da kendimi susturup kafamdaki düşünceleri arka plana ittim. Ne olursa olsun oraya gidecektik çünkü asıl o zaman bu davetiyenin kimden geldiğini ve nedenini öğrenebilirdik. Oyunu kuralına göre oynamamız gerekiyordu.

"Kuzey ve Alya ne kadar kalacak?" Ege'nin sorusu kafamdaki sesleri dağıttığında ona döndüm.

"Büyük ihtimal pazar dönerler ama belli olmaz öğrenirlerse hemen bile gelebilirler, uslu durursak en azından balo gününe kadar kalırlar." Yüzünde sinsi bir gülümseme yayıldığında tek kaşımı kaldırarak ona ters bakışlarımı yolladım. Kim bilir yine aklından neler geçiyordu.

"Tamam o zaman çantanı hazırla ve Fatih hocaya bir mesaj daha yolla."

"Anlamadım?"

"Biz de gidiyoruz." Bakışlarını Burak'a çevirip devam etti. "Buradan söyleyip, Kuzey'i delirtip geri getirteceğimize gidelim düzgünce anlatalım ve balo günü hep beraber dönelim."

"İyi diyorsun, hoş diyorsun da Gölge ne olacak?" Sorumla bakışlarını bana çevirdi ve yüzündeki gülümsemeyi bir an bile bozmadan omuzlarını silkti.

"Ben burada kalıyorum tabii ki." Diyerek yanımdaki sandalyeyi çekip oturdu Burak ve Ege'yi es geçip bana döndü. "Gider gitmez haber ver bana ve dikkat et."

"Ne yani şimdi mi gidiyoruz?" Olaylar o kadar hızlı gelişmişti ki hiçbir şey anlamadım desem yeriydi.

"Sabaha karşı çıkarız." Bakışlarını Burak'a çevirdi. "Sen gelmeyeceğine emin misin?"

"Evet. Kuzey'in delirmesini izlemek için buradan kalkıp Ayvalık'a gidemem." Oturduğu sandalyeden kalkıp bana döndü. "Bu sefer yalnızsın." Hiç beklemeden mutfağa çocukların yanına ilerlediğinde arkasından mırıldanan Ege'ye döndüm.

"Yalnız değil. Ben varım."

Bir anda Ayvalık'a gitmeyi kararlaştırdığımızda oyalanmadan eve gidip kendim ve Coco için birer çanta hazırlamaya koyuldum. Ege de kendisine bir çanta hazırlayıp, arabayı kontrole götürdükten sonra gelecekti.

Abartmadan sadece birkaç parça kıyafet ve birkaç mayo koydum ne de olsa sadece hafta sonu kalacaktık ve ihtiyacım olan bir şey olursa Alya'dan da alabilecektim. Coco için de temel ihtiyaçlarına lazım olacak şeyleri ve yatağını ayarladığımda hazır sayılırdık.

CARPE MORTEM Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin