Bölüm 19Hayat bizim için ne gibi planlar kuruyordu? Hangi noktalardan hayatımıza kalıcı kesikler bırakıp hangi noktalardan minik deliklerle acıtmadan, yavaş yavaş kanımızı emeceğini hesaplıyordu. Hayat acımasızdı.
Hayat iyiler için dar ağacı gibiydi. Bu dünyada, bu hayatta iyilere yer yoktu.
Ama bazen hayat iyilere de gülüyordu. Onların da yanında oluyordu, saçını okşuyordu. Bazen hayat gerçekten adil olabiliyordu. Sadece bazen.
İzlediğim bir dizide insanların hayatlarındaki mutlulukların da mutsuzlukların da dengeli olduğunu söylüyorlardı.
O zaman hayatımın kalan kısmının çoğunu mutlu geçireceğim anlamına mı geliyordu bu? Saçmalık.
Bela benim peşimden ayrılıp birkaç adım bile uzağıma gitmiyordu ki. Hayatımın en mutlu zamanlarında bile bu düşünceyle, bunu bilerek tedirgin yaşamaya devam ediyordum. Edecektim de.
Güneş aralık balkon kapısından ve pencerelerden içeri dolarken gözlerimi sulandırıp kaşınmasına sebep oluyordu. Elimi yumruk yapıp işaret parmağımı biraz kaldırarak eklem yeriyle gözümü kaşımaya çalıştığımda iri ve kemikli parmaklar yumruğumun etrafını sardı ve elimin avucunun içerisinde kaybolmasını sağladı.
"Gözünü oymaya falan mı çalışıyorsun?" Uykulu sesi kulağıma dolduğunda ona doğru döndüm.
"Ne yapayım kaşınıyor." Elimi serbest bırakıp bakışlarını yüzüme odakladı ve yaklaşıp dudaklarını alnıma bastırdı. Gözlerimi kapatıp alnımdaki dudakları geri çekilene kadar öyle durdum.
Yirmi iki yaşındaydım.
Bir babam yoktu. Bir abim, bir kardeşim yoktu. Bir dedem yoktu.
Bir sevgilim yoktu.
Hayatımda çoğu şeyden yoksun büyümüştüm. Bir aile ihtiyacı, omzunu yaslayacak bir baba, kardeş ihtiyacı hep vardı. Kuzey'e minnettardım ve hep de öyle kalacaktım. Olmayan ailemi hiç hissettirmeyip yeri geldiğinde babalık, yeri geldiğinde abilik yapmıştı bana yıllarca. Her ne kadar bu eksiklikleri hissettirmemek için çabalasa da ufacık bir boşluk hep kalıyordu işte.
İşte o boşluk hayatımda ilk defa doluyordu.
Ege'yle aramızda ne olduğu hala net değildi ama bir şeyler olduğu da kesindi. Birbirimizi sevdiğimizi söylememiz dışında her şey bir önceki günle aynıydı. Değişen hiçbir şey yoktu ama aynı zamanda çok şey vardı da. O kelimeler çok güçlüydü. "Öyle kaşıma, mikrop kapar."
"Sen baya uysallaştın, büyükanne falan oldun başıma." Söylediklerim gülümsemesini sağladığında yüzünü tekrar yüzüme yaklaştırdı.
"İstersen yine yaramaz olabilirim ya da sen yaramaz ol. Sen daha güzel oluyorsun." Birkaç saat önce yaşadıklarımızı hatırlattığında bakışlarımı kaçırdım. "Ne o, utandın mı?"
"Hiç unutturmayacaksın değil mi?" Parmaklarını çeneme dolayıp bakışlarımızı birleştirdi.
"Hayır, unutmana izin vermeyeceğim." Çenemi kaldırıp dudaklarını dudaklarıma bastırdıktan sonra fazla uzaklaşmadan konuşmasına devam etti. "Unutmana izin verecek kadar arayı açmayacağım." Bir kez daha dudaklarımızı birleştirdi ve bakışlarını gözlerime çıkarttı. "Zaten bugünden sonra senden uzak durabileceğimi de sanmıyorum."
"Bugüne kadar ki duran halin miydi?" Şaşkınlıkla sorduğum soru daha çok eğlenmesine sebep olduğunda sorumun cevabını yüz ifadesinden almış oldum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CARPE MORTEM
Teen FictionHayatını intikama adamış bir genç kızın nasıl olur da normal bir hayatı olurdu ki ? Olamaz.. Annesine yaptıkları yüzünden üvey babasından intikam almaya kalkan bir genç kız. Ona yardım etmeye çalışan ve aynı zamanda normal bir hayat sürmesini istey...