gökten düşen tanrıça

667 30 1
                                    

her sabah olduğu gibi okula gitmek için metroya bindim. boş bir yer bulunca çantamdan kitabımı çıkardım ve okumaya başladım. bu kitabı defalarca bitirmiş olsam da okumayı bırakamıyordum. çok güzel bir kitaptı ve her okuyuşumda yine aynı etkiyi bırakıyordu.

bir yıl önce bu kitabı bir kitapçının rafında görmüştüm. yeni çıkmış bir kitaptı fakat pek ilgi görmüyordu. kapak tasarımı da ismi de çok hoşuma gittiği için fiyatına bile bakmadan kasaya gitmiştim. 

şimdi eskiden olduğu kadar yeni gözükmese de onu her yere götürüyordum. ineceğim durağa gelince kitabı güzelce çantama koydum ve okula doğru yürümeye başladım. çok uzun bir yol değildi. sınıfıma girince saate baktım. daha dersin başlamasına yarım saat vardı. bu da kitabımı biraz daha okuyabilirim demek oluyordu. 

zaman hiç geçmiyor gibiydi, bir sürü sayfa okumuştum fakat sadece on dakika olmuştu. okula geç kalmamak için erken uyanmıştım ama şimdi de uykum gelmişti. ders başlayana kadar biraz uyuyabilirim diye düşündüm ve çok sevgili kitabımın üzerine başımı koyup uykuya daldım.

...

uykuya dalarken sıramda olduğuma yemin edebilirim ama nedense şuan bir yerden aşağı düşüyormuşum gibi geliyordu. belki birisi şaka yapmak için sıramı çekip beni düşürmüş olabilir diye düşünüyordum ama bu neden hala düşüyor gibi hissettiğimi açıklamıyordu. 

uyumaya devam etmek isterdim ama bu his beni çoktan uyandırmıştı, sadece gözlerimi açmazsam uyumaya devam edebilirdim belki ama uyansam iyi olurdu çünkü ders başlamış olabilir ve öğretmenin uyuduğumu görmesini istemem.

gözlerimi açmama rağmen gördüğüm şey beni hem çok şaşırtmış hem de çok korkutmuştu.

gökyüzünden aşağı doğru düşüyordum. acaba hala uyanamamış mıydım, uyanmış olsam da kim beni bu kadar yüksekten aşağı atabilirdi ki?

nereye düştüğümü de tam olarak anlayamıyordum. çok yüksekteydim ve aşağısı hiçbir anlam ifade etmiyordu. binalar yoktu bomboş bir yerdi ama insanlar olduklarını düşündüğüm karaltılar vardı. etrafta koşuşturup duruyorlardı. fakat şimdi bunları düşünmenin sırası değildi.

düşüyordum ve bir şeyler yapmazsam ölecektim. ama bu bomboş gökyüzünde yapabileceğim hiçbir şey yoktu. kesinlikle ölecektim. gözlerimi sımsıkı kapadım, düşüşümü görmek istemiyordum aşağı yaklaştıkça daha çok korkacağımı biliyordum. 

kısa bir süre sonra düşüşümün yavaşladığını hissettim, yavaşladı ve en sonunda bulutlara iniş yapmışım gibi yumuşacık bir yerde durmuştum. gözlerimi açmaya karar verdim. gökyüzünde gözlerimi açtığım zamanki gibi şaşkınlık ve korku karışımı bir hisse kapılmıştım. 

bir savaşın ortasındaydım. yakınımda yerde yatanların yarası yok gibi gözükmelerine rağmen yerde olmalarına bir anlam verememiştim. benden yayılan bir ışık vardı ve yaralılara doğru ilerlemişti. belki beni düşüp ölmekten koruyan şey onları da koruyordur diye düşündüm. iyileşenler birer birer ayağa kalkıyorlardı.

ışığı görünce bana baktılar. zaten korkuyordum ama bu yaptıkları daha fazla korkmama sebep olmuştu, kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu. düşerken bir şekilde hayatta kalmıştım ama bu savaş meydanında öleceğim kesindi.

beni incelemekten başka bir şey yapmıyorlardı. onların bu şüpheli hareketleri etraftakileri de buraya toplamıştı. diğer askerlerin aksine daha ilgi çekici kıyafetler giyen birisi kalabalığı dağıtarak yakınıma gelmişti. bir tür komutan veya onun gibi bir şey olmalıydı. yüzü bir sebepten tanıdık geliyordu ama kim olduğunu veya nereden tanıdığımı düşünemiyordum. korkudan bayılacak gibiydim.

iyice yaklaştıktan sonra durup yüzümü inceledi. aramızda bir metre kadar bir mesafe vardı. biraz sonra gözleri kocaman açıldı ve dizinin üstüne çöktü.

''herkes diz çöksün!''

olana anlam verememiştim ama etraftaki herkes şaşkınlıkla diz çökmüştü. bazılarının ağladığını görebiliyordum. etraftan gelen konuşmalar tekrar tekrar şaşırmama neden olmuştu.

''çok mutluyum.''

''artık bu savaşa son verebiliriz, daha fazla arkadaşımız ölmeyecek.''

''tanrıçamız gelip savaşı durdurdu. şükürler olsun!''

''çok yaşa tanrıçamız!''

IleoneHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin