Sadece ay ışığı tarafından aydınlatılan patikadan yavaşça geçtim. Sabahları bile ürkütücü bir havası olan kule şimdi daha korkunç görünüyordu. yavaşça merdivenleri tırmanmaya başladım. Görünürde kimse yoktu. Fazlasıyla korkmuş hissediyordum. Ve arkamdan gelen bir şey beni havaya kaldırdı. Daha önce hiç bu kadar bağırmamıştım. Beni kaldıran şey:
"Oww! küçük hanım! Hayatıma sağır olarak devam etmek istemiyorum. Eğer yapmaya çalıştığın şey buysa."
"Norman! Seni küçük!"
O sırada pis pis sırıtan Norman
"Benim bir hayalet olduğumu mu sandın? Ne cesur bir tanrıça!
Onunla daha fazla bu saçma konu hakkında konuşamazdım. Dağılan kıyafetimi topladıktan sonra en ciddi tavrımı takındım.
"Beni neden buraya çağırdın?"
"Hadi ama küçük hanım annesini taklit eden bir çocuk gibi görünüyorsun. Ciddiyet sana hiç yakışmıyor. "Çok bilmişçe sırıttı." Sana harika bir şey göstereceğim. Gel benimle."
Cebinden çıkardığı anahtarla kulenin kapısını açtı. Tam merdivenlere yönelmiştim ki.
"42 Katı yürüyerek çıkmayı planlamıyorsun herhalde? O jeff in işi."
Elimi tuttu ve dünya sallannıyormuş gibi hissettim.
En üst kattaydık.
Buraya ilk defa gelmiştim. Büyü dersleri 2. Katta yada Norman ın odasında olurdu.
Devasa büyüklükte daire şeklinde bir odaydı. Tam ortasına yerleşmiş bir sütun ve onun çevresinde konumlanmış pek çok farklı çeşit koltuk vardı. Minderler, puf koltuklar, hamaklar, kırmızı kadife taht bozması koltuklardan babam görseydi bayılacağı masaj yapan koltuklara kadar çok farklı çeşitte koltuk vardı.
Norman fazlasıyla rahat ama aynı oranda eski görünen mavi bir koltuğa oturdu. koltuğa ayaklarını da uzattiktan sonra:
"Hızlıca bir koltuk seç küçük hanım."
Etrafa bakınıp bazı çok hoş şeyler bulsam da daha sonra aklıma daha iyi bir fikir geldi.
Norman ın başının üstüne sıkıldım ve "Kay" dedim. Önce biraz şaşırdı ama sonra gülümseyerek çekildi. Yan yana oturduktan Norman a döndüm.
"Eeee? Şimdi ne yapıyoruz??"
Norman ölümcül olabilecek bir gülümsemeyle
"Film izleyeceğiz" dedi.
Ortadaki sütünün üstünde daha önce fark etmediğim bir taş parladı ve boş salon insanlarla doldu. Neler olduğunu anlamak için Norman a baktım ama ağzıma parmağıyla bastırıp,
"Güven bana ve sadece izle."
Gerçekten de ortadaki boşlukta bir film oynamaya başlamıştı. Her şey 3 boyutluydu ve mekan da dahil. Önce bu tuhaf sahneye alışamayacagımı düşündüm ama 5 dakika sonra ana karakterle birlikte savaşta başlamıştım.
Hikaye bir cadıyla ilgiliydi. Ileone de cadılık ve büyücülük hoş karşılaşmazken ana karakter olan cadı bir düke aşık oluyordu. Büyüden ölesiye korkulan bu dönemde dükte cadıya aşık olmuş ve evlenmişlerdi. her şey harika giderken büyüyü kabul edemeyen bazı korkaklar dük ve düşesi hain bir komplo ile öldürmüştü. Ama cadı ve dük son anlarına kadar birlikte olmaktan mutluydular.
En sonunda hüngür hüngür ağlamıştım. Ağzım ve yüzümün dağıldığından emin olsam da şunu rahatlıkla söyleyebilirdim bu izlediğim en iyi filimdi.
Norman bu süre boyunca sessiz kalmıştı. Ama ağladığımı görünce beni yanına çekmişti.
"Hadi ama küçük hanım bu akşamın yegane amacı seni gülümsetmek bunu biliyorsun. Neden bu kadar ağladın?''
"Çünkü sen mutlu görünmüyorsun." dedim.
Norman duraksadı. Tüm flim boyunca üzgün ve kederli görünmüştü şimdi de aynıydı.
"Üzgünüm" kaşlarını çattı sonra yavaşça "Biliyor musun?" dedi. "Bu hikaye benim annemin ve babamın hikayesiydi."
Norman'a şaşırmış gözlerle baktım. Kitapta bile Norman'ın hikayesi kimse tarafından bilinmiyordu. Gizemli ulaşılmaz bir karakterdi.
"Bu kadar şaşırma. Annem ve babamın sonuna üzülen yasal vasim bunu bir film hâline getirmiş. Bu gün onların ölüm yıl dönümü. Yıllar önce bir kez izlemiştim bu filmi ama sonra tekrar izlemeye cesaret edemedim. Sonra belki sen yanımda olursan izleyebilirim dünya düşündüm. Ama seni ne kadar ağladığında baksan batırdım sanırım."
Norman'ı ilk defa bu kadar doğal görüyordum. Onu koruyan alaycı duvar yada sahte bir gülümseme olmadan 20li yaşlarında normal biri gibi.
Ona sıkıca sarıldım. Önce vücudu biraz titredi. Sonra hıçkırarak ağlamaya başlamıştı. Onu ağlarken görmek beni de ağlamıştı. Ağlarken kendi ailemi düşündüm. Hıçkırıklarım şiddetlenmişti.
Güneş yavaşça doğarken ikimizde iğrenç görünüyorduk. Ama değişen tek şey dış görünüşümüz değildi. Norman'ın gerçek kişiliğini gizleyen kalelerden biri benim için düşmüştü. Aramızda tarif edilemeyen tuhaf bir yakınlık peyda olmuştu. Güneş tatlı tatlı göz yaşlarımızı ısıtırken uykuya dalmıştık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ileone
FantasyO sabah tek yaptığım bir kitabının üstünde uykuya dalmaktı. Ileone nın üstünde. Ve yavaşça gözlerimi açtığımda gökyüzünden düşüyordum?!!! Tamam bu kötüydü ama düştüğüm yerin bir savaş alanı olması kadar değil. peki ya yanımdaki askerlerin önümde eği...