kapının önünde victor tüm asaletiyle beni bekliyordu. o da bugün için farklı bir şeyler giymişti. çoğunlukla beyaz rengin hakim olduğu ve altın renkli detayları olan bir takım elbise giymişti. üzerinde savaştaki başarılarının simgesi olan bir sürü arma gururla parlıyorlardı. ayrıca sırtında sağ kolunu da kapatan bir pelerin duruyordu.
eğer bana hediye ettiği kıyafet ve aksesuarlar olmasa yanında fark edilemeyecektim. ben sessizce ona bakarken kolunu uzattı. koluna girdiğimde beraber balo salonuna doğru yürümeye başladık.
müziğin sesi daha koridorlardayken duyulabiliyordu. müziğin sesi, insanların konuşmaları ve gülüşleri ile karışıp rahatsız edici bir gürültü oluşturuyordu. balonun sonunda bir baş ağrısı çekecektim.
biz kapıdan girdiğimizde herkes bize dönmüştü. önümüzde bir merdiven vardı, insanların bakışları rahatsız etse de en çok rahatsız eden sebastian'ın bakışlarıydı. gözlerindeki hüzün ve sinir, benim de üzülmeme sebep olmuştu. victor rahatsızlığımı hissetmiş olacak ki, kolundaki elimi tutup bana bakmıştı.
''merak etme, ben yanındayım.''
bu salondaki insanların çoğu bunu duysa deliye döneceklerine emindim. cevap olarak sadece gülümsedim ve beraber merdivenlerden indik.
dans edeceğimiz zaman sebastian'la pratik yaptığımız için tüm endişelerim yok olmuştu. kendime güvenerek victor'un elini tuttum. tüm salonun izliyor olmasını unutmuş gibiydim. bir çift kırmızı gözü görünce birkaç saniye donakalsam da victor bozuntuya vermemişti. kimse fark etmeden dansa devam ettik ve mükemmel bir şekilde sona erdi.
şimdi sebastian ile dans edebilirdim. sebastian'ı arayacağımı söyleyip victor'un yanından ayrıldım. pek istemiyor gibi gözükse de gitmeme bir şey dememişti.
sebastian'ı yalnız başına bir masanın başında bulmuştum. zaten insanlarla konuşmaktan hoşlanmayan biri olsa da bugün biraz daha sosyal olabilirdi. yine de etrafında birilerinin olmaması iyiydi. onunla rahatça konuşabilirdim.
''sebastian.''
beni görünce üzgün yüzü aydınlanmıştı.
''gelmişsin.''
hem şaşırmış hem de mutlu görünüyordu.
''tabii ki. sana söz verdim, değil mi?''
''o zaman beraber dışarı çıkalım. orada kimse olmayacaktır. burada sevgili imparatorlarıyla vakit geçirmek onlar için çok daha önemli.''
elini tutup onu takip ettim. bahçeden gece gökyüzü çok güzel gözüküyordu. üç hafta önce gökyüzünden düşüp kendimi burada bulmam hala gülünç geliyordu ama mutluydum. ailemi ve arkadaşlarımı bu kadar kolay unutmam iyi bir şey değildi belki ama onlara dönmemin bir yolu yoktu. onları düşünerek kendimi sıkıntıya sokmaktansa unutmak çok daha iyiydi.
''sadece ikimiz varmışız gibi, keşke hep böyle olabilse...''
kendimi bu düşüncelerden uzaklaştırıp sebastian'a döndüm. gökyüzüne bakarak söylemişti bunları, ondan bunları duymak şaşırtıcıydı. kitapta da, buradaki günlerim sırasında da aklına gelen her şeyi söyleyen biri olmamıştı.
yavaşça yanına gidip sarıldım. onun bu mutluluğunu korumak istiyordum. sebastian gözlerini gökyüzünden çekip bana kızarmış bir yüzle baktı.
''ben öyle demek istememiştim... benim için bu kadarını yapmana gerek yok.''
ama ondan ayrılmadığımı görünce tereddütle sarılmama karşılık vermişti. birkaç dakika öyle bekledikten sonra dans etmeye hazır bir duruşa geçtim.
balodan buraya gelen hafif müzik sesiyle dans ederken içerideki yüksek sesli müzikle dans ederkenki zamana göre daha güzel bir zaman geçiriyorduk.
o sırada victor içeride insanlara çatık kaşlarla göz gezdiriyordu. en son toplantıda canını sıkan kırmızı gözlü kadın yanına gelirken oturuşunu dikleştirdi. bir imparator iyi izlenim bırakmalıydı.
kadın aklından geçen türlü türlü şeytanlığı açık eden bir gülümsemeyle imparatorun yanında durdu.
''tanrıçamız sizi bırakıp nerelere gitmiş olabilir acaba?''
victor kadının yüzüne bakmaya zahmet bile etmeden kısa bir cevapla kadını susturup başından savmayı planlamıştı.
''seni ilgilendirmez.''
ama işler öyle gitmedi.
''biliyorsunuz ki onun gibi biri için umutlar beslemek boşuna.''
kadının boğazına yapışmamak için kendini zor tutuyordu.
''ne zamandır senin gibiler benimle arkadaşmışçasına konuşabilir oldu? defol başımdan!''
etraftaki insanlar bile korkmuştu ama kadında en ufak bir değişiklik olmamıştı. gülümsemesini daha da büyütüp victor'a yaklaştı ve kulağına fısıldadı.
''kapıma gelip yalvaracağın günleri iple çekiyorum, victor.''
ardından victor'a konuşma fırsatı bile vermeden kalabalığın arasına karışıp gözden kaybolmuştu.
...
sebastian ile dans ettikten sonra aklıma connor'ı bugün hiç görmediğim gelmişti. her gün onunla beraberdik bu yüzden bugün de onu ihmal edemezdim. en azından bana böyle yapılsa duygularım incinirdi.
sebastian'a veda edip tekrar balo salonuna girdim. içerideki kalabalık az önce bomboş bahçede olduğumdan boğucu gelmişti. connor'ı bulmak zor olabilirdi.
kalabalığın arasında bakınırken birisi bileğimden tutup çekmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ileone
FantasyO sabah tek yaptığım bir kitabının üstünde uykuya dalmaktı. Ileone nın üstünde. Ve yavaşça gözlerimi açtığımda gökyüzünden düşüyordum?!!! Tamam bu kötüydü ama düştüğüm yerin bir savaş alanı olması kadar değil. peki ya yanımdaki askerlerin önümde eği...