baloya üç gün kalmıştı, ben ise dans pratiği yapmadığımı şimdi fark ediyordum. eğer pratik yapmadan çıkarsam kendimi rezil edebilirdim. bana yardım etmesi için birini bulmalıydım.
victor çok yoğundu o yüzden ona görünmesem iyiydi, ona sorsam kesinlikle kabul ederdi ama onu işinden alıkoymak hiç hoşuma gitmiyordu. lucas biraz utangaçtı ve connor dans etmek için fazla ciddiydi. tek seçeneğim sebastian'dı. hem son zamanlarda onunla da pek vakit geçirememiştim.
başka bir yere uğramadan direkt kütüphaneye gittim. genelde orada olurdu. kütüphaneye girince, onun hep oturup çalıştığı masaya gittim. orada değildi ama kütüphanede kitap arıyor olabilirdi. biraz gezindim. ileriden ayak sesleri duymuştum. bir ihtimal bu sebastian olabilirdi. sesleri takip edince gerçekten de o olduğunu anladım.
elinde bir sürü kitapla rafları dolaşıyordu. yanına gidince şaşırsa da kitapları düşürmemişti.
''merhaba alyx.''
gülümseyip raflara bakınmaya dönmüştü.
''merhaba, senden bir şey isteyebilir miyim sebastian?''
''evet, tabi. biraz beklemen gerek ama bir saate kalmaz işim biter.''
hiçbir şey demeden yanında yürümeye devam ettim. victor gibi tüm işlerini bırakıp yardımıma koşmamıştı. bu aslında iyiydi. kimseyi işinden alıkoymak istemezdim.
yirmi dakikadır rafların arasında gezip sebastian'ın bir şey bile söylemeden raflardan kitap alıp elindeki kitapların bazılarını da bırakmasını izlemiştim. ne yaptığını merak etmeye de başlamıştım. çok bağırmadan, hatta sadece ikimizin duyabileceği bir ses tonuyla sordum.
''tam olarak ne yapmaya çalışıyorsun?''
bir kahkahayla bana baktı. neyin komik olduğunu bilmiyordum ama belki de bunca zamandır ne yaptığını söylemeden beni dolaştırması komiğine gitmiş olabilirdi.
''okuduğum kitapları yerlerine koyuyorum.''
''neden hizmetçiler yapmıyor ki? bu şekilde zamanını boşa harcamıyor musun?''
''çünkü kütüphanede gezmek hoşuma gidiyor ve gezerken başka kitapları da yanıma alıp masama götürüyorum. aslında zaman kaybetmiş sayılmam, iki iş birden yaptığım için zaman kazanıyorum bile denebilir. hem de bir tür egzersiz oluyor.''
son söylediğinde haklıydı. ben de o kitapları taşısam kollarımı güçlendirebilirdim belki de.
''peki sen ne sormak istemiştin?''
şimdi sormasaydı neredeyse buraya geliş amacımı unutacaktım.
''dans pratiği yapmama yardım eder misin onu sormak istemiştim.''
kabul etse bile yürümek biraz yorduğu için şimdi dans etmek istemiyordum. yine de evet demesini isterdim.
''neden olmasın? hem benim için de pratik yapmak iyi olacaktır.''
sebastian'ın masasına doğru yol alıyorduk. masaya vardığımızda masanın etrafındaki bir sandalyeye koşup oturdum. rahatlamış bir nefes verdim. sebastian halimi görünce kıkırdamıştı.
''yorulmuş olmalısın. önce biraz çay içmeye ne dersin?''
kafamı sallayıp gözlerimi kapattım. on beş dakika sonra da bir hizmetçi bizim için çay ve atıştırmalıklar getirmişti. her gün bu kadar atıştırmalık yersem benim için pek iyi olmayabilirdi fakat her seferinde yemek istiyordum.
bir süre sonra sebastian aniden bir soru sordu.
''baloya imparator ile katılacak olmana rağmen benimle pratik yapmak istemen, nasıl desem, biraz acımasızca değil mi?''
içtiğim çay boğazımda kalmıştı. öksürürken, sebastian kalkıp yanıma geldi. hafifçe sırtıma vurunca normale dönmüştüm. az önceki soruyu sorarken sesi ciddileşmişti. söylediklerinde biraz şaka yapıyor gibi olsa da hoşuma gitmemişti. ne diyeceğimi bilemeden yere bakıyordum.
''ah, özür dilerim. ben de imparatorun meşgul olduğunu biliyorum. yine de, belki de baloya onun yerine benimle katılmak istersin? aslında bunu sormak istemiştim ama söze biraz yanlış başladım sanırım.''
''sorun değil. ben aşırı tepki verdim.''
sorusuna cevap vermemiştim. hem victor'u onayladıktan sonra 'ben sebastian'la katılacağım' demek biraz saçma olurdu. sebastian'ın yüzü düşmüştü.
''fikrini değiştirirsen, her zaman bana söyleyebilirsin.''
aramızdaki atmosferi bozmam gerekliydi. biraz önceki neşeli atmosfer birden yok olmuş gibiydi. en büyük gülümsememle ayağa kalkıp ellerimi çırptım.
''hadi, biraz dans edelim.''
sebastian da benim gibi gülümseyip kalktı. bir eliyle elimi tutup diğer elini de belime koydu, ben de boşta kalan elimi onun omzuna koymuştum.
müzik olmamasına rağmen sebastian dans etmeye başlamıştı. ben de onun adımlarını takip ettim. dakikalar ilerledikçe dansımız etrafta sallanıyormuşuz gibi görünmeye başlamıştı. hava da kararıyordu. ayakta uyuyacak gibiydim. saat çok geç olmamalıydı ama gözlerimi zor açık tutuyordum.
sebastian da bunu fark etmiş olmalıydı.
''uykun var, bu kadar dans yeter.''
henüz uyumak istemiyordum ama uyumak en iyisi olacaktı. dans etmeyi bıraktık. kapıya dönüp odama doğru gidecekken sebastian bir eliyle bacaklarımın altından ve bir eliyle sırtımdan beni kaldırıp yürümeye başlamıştı. gözlerim şaşkınlıkla açılmıştı ama bir şey söylemedim.
sadece uyumak istiyordum. yolda kimsenin bizi rahatsız etmemesini umarak gözlerimi kapatıp, kendimi uykunun kollarına bıraktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ileone
FantasyO sabah tek yaptığım bir kitabının üstünde uykuya dalmaktı. Ileone nın üstünde. Ve yavaşça gözlerimi açtığımda gökyüzünden düşüyordum?!!! Tamam bu kötüydü ama düştüğüm yerin bir savaş alanı olması kadar değil. peki ya yanımdaki askerlerin önümde eği...