dün norman ile yaşadıklarım aklımdan çıkmak bilmiyordu. onunla samimi bir ilişkimiz olduğunu hissedebiliyordum ama aynı zamanda onun için üzülmüştüm de. kitapta anlatılmayan bir şeyleri öğrenmiş olmanın verdiği mutluluk da vardı tabii. bir sürü duyguyu aynı anda hissediyordum.
bugün bu tür şeyleri düşünmek dışında pek bir yapacak şeyim yoktu. odamda sakince oturuyordum. uyandığımdan beri üzerimi bile değiştirmeden camın önüne geçip dışarıyı izliyordum.
içimde bir huzursuzluk vardı, sanki kötü olaylar yaşanacakmış gibi hissediyordum. kafamı boşaltmak için ileone'yi izliyordum. cidden çok rahatlatıcı bir etkisi vardı.
uzun bir süredir burada hiçbir şey yapmadan oturuyordum. o kadar odaklanmıştım ki odama birisinin girdiğini bile duyamamıştım.
ancak victor ipeksi sesiyle konuştuğunda odada yalnız olmadığımı fark edebilmiştim. sessizce yanıma oturmak için yaklaştığında biraz kenara çekilip rahatça oturması için yer açtım. victor'un yanımda olmasının huzursuzluğuma çare olacağını bilsem ben onun yanına giderdim.
belirsiz olmalarına rağmen kötü bir şeyler olacağını neredeyse biliyor olmam korkmama sebep oluyordu. victor'un omzuna başımı yaslayıp bir süre de öyle bekledim.
''biliyor musun victor?''
''hm?''
''ben çok kötü hissediyorum, sanki engelleyemeyeceğim kadar kötü şeyler olacakmış gibi... ne olacağını bilmiyorum, bilemiyorum. o kadar korkuyorum ki-''
konuşmamın ortasında victor beni kendine doğru çekince şaşırmıştım. biraz da utandığım için kafamı victor'un omzuna gömüp bekledim.
''kormana gerek yok, ben herkese ve her şeye karşı seni koruyacağım.''
şaşkınlığımı gizleyemeden yüzüne baktığımda iki eliyle yüzüme avuçlarının içine alıp gözlerimin içine bakmıştı. ne yapmam gerektiği hakkında en ufak fikrim yoktu.
her saniye daha da yaklaşırken ben ise kıpırdamadan olacakları bekliyordum. o yaklaştıkça kalp atışlarım da hızlanıyordu. sadece saniyeler geçmiş olmasına rağmen o kadar uzun geliyordu ki...
fakat en son isteyeceğim şey yaşanmıştı, kapı açılmıştı ve o kadar şiddetli açılmıştı ki duvara çarpmıştı. içeri girenin kim olduğunu önümde victor duruyor olduğu için göremesem de utanmıştım. gelen her kim ise o da şaşırmış olmalıydı ki ağzını açıp tek kelime edememişti. önemli bir şey söylemek için gelmiş olmalıydı ama şimdi sessizce bekliyordu.
benim utandığımı fark eden victor ise başımı kendisine yakın tutarak bana yüzümü göğsüne saklama olanağı vermişti.
victor içerideki diğer kişinin konuşmasına zaman kalmadan sakin bir ses tonuyla konuşmaya başlamıştı. her ne kadar sakin bir ses tonu olsa da beni bile içten içe korkutmuştu. bazı anlarda onun neden bir imparator olduğunu anlamak hiç de zor değildi.
''lucas, lütfen odadan çık. şurada özel bir an yaşadığımızı göremiyor musun? hem sana bu odaya bu şekilde girmen için kim izin verdi?''
sonlara doğru sakinliğini hafiften kaybetmişti. bu şekilde odaya girenin lucas olduğunu da anlamıştım.
kapı tekrar kapandığında victor'dan biraz uzaklaşmıştım. zaten aramızdaki yakınlık lucas tarafından bozulduğu için daha da utanmıştım. victor'a bakamıyordum. camdan dışarıya bakarak söyleyebileceğim mantıklı bir şey düşünüyordum.
ben kızarmış yanaklarımla camdan bakmaya devam ederken victor başımı okşamıştı. ona hala bakmıyor olsam da yanımdan kalktığını hissetmiştim. ayıp etmişim gibi de hissediyordum ama kendimi daha da utandırmamak için bir şey demeden gitmesini bekledim.
victor odadan çıkınca artık hazırlansam iyi olur diyerek dolabıma gidip düşüncesizce bir şeyler seçtim. aklım başımdan uçmuş gitmişti. norman ve victor ile olanlar üstüne içimde huzursuzluk doğru düşünmeme engel oluyordu.
kahvaltı yapmamış olmam da beni olumsuz etkiliyor olabilir diye hızlıca giyinip kahvaltı için odamdan ayrıldım. kapının önünde bugün connor yerine lucas'ı görmüştüm.
lucas'ı selamladıktan sonra onun da her zamanki gibi utanıyor olmasına rağmen gülümseyerek beni selamlamasını beklemiştim ama bugün sadece kızarıp kafasını yana çevirmişti.
bir süre öyle bekledikten sonra çok kısık bir sesle beni selamlamıştı. gülümseyip el sallayarak kahvaltı için koşarak uzaklaştım.
koşarken bir anlığına bayılıp düşeceğimi hissetsem de üzerinde çok düşünmeden merdivenlerden inmeye devam ettim.
bahçeye gidiyordum çünkü orada olmak da ileone'ye geldiğimden beri beni rahatlatan şeylerden biri olmuştu.
ileone'de yaşamanın böyle bazı avantajları vardı. burada bir sürü insan tanımıştım ve bazıları bana zarar vermeye çalıştıysa da benim yanımda olan biri sürü sevdiğim insan da olmuştu.
kahvaltıda da sabahki gibi yalnızdım ve bu şekilde tek başıma olmayı seviyorum da diyebilirdim. birisiyle konuşmama gerek olmadan ağaçların ve rengarenk çiçeklerin arasında çayımı içiyorum, bunun gibi huzurlu bir ortam zor bulunurdu.
içimde kötü hisler olmasına rağmen her şeyin iyi olmasını dilerek ve bu sefer de sabah olduğu gibi manzarayı izlerken birden victor'un gelip beni yine utandırmamasını umarak önümdeki binbir çeşit kahvaltılıktan hangisini seçeceğimi bilemeden yemeye başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ileone
FantasyO sabah tek yaptığım bir kitabının üstünde uykuya dalmaktı. Ileone nın üstünde. Ve yavaşça gözlerimi açtığımda gökyüzünden düşüyordum?!!! Tamam bu kötüydü ama düştüğüm yerin bir savaş alanı olması kadar değil. peki ya yanımdaki askerlerin önümde eği...