itibarımı olumsuz etkileyecek ve tüm planlarımı yavaşlatabilecek bir hata yapmıştım. tam olarak benim hatam olmasa da kendime de sinirliydim.
oturma odasında beni bekleyen roxanne'in gülümseyen yüzü daha da sinirlenmeme sebep oluyordu. göz temasını kesmeden karşısına oturdum.
düşesin kahkahası ile ciddi duruşum biraz olsa da bozulmuştu. kaşlarımı çatmayı bıraktım ama en ufak bir taviz vermemeye çalıştım.
"ne istiyorsun?"
"seninle birlikte bir plan yapıp rustchel'i bu oyundan çıkarmamız gerekiyor. bu amaç için beraber çalışırsak o kadını daha hızlı yolumuzdan çekebiliriz."
madam rustchel'i yolumdan çekmek bana çok yardımcı olurdu fakat düşes roxanne ile beraber çalışma düşüncesi pek hoşuma gitmemişti. yine de düşes ile birlikte çalışmak onu tanımama da olanak sağlardı ve ileride ondan kurtulmamı da kolaylaştırırdı.
kafamı sallayarak onayladım. ardından düşes elini sıkmam için uzattığında tereddüt etmeden sıktım ve anlaşmış olduk.
artık anlaştığımıza göre planımızı düşünmeye başlayabilirdik diye düşünmüştüm ama düşes kalkıp odanın kapısına doğru yürümeye başlamıştı. onu durdumak için seslensem de dinlemedi ve gitti.
ben de onunla ilgili endişelerimi bir kenara bırakıp norman'ın yanına gitmek için hazırlandım.
...
norman ile derslerim devam ediyordu, artık daha az önem versem de gitmem gereken her zaman aksatmadan norman'ın yanına gidiyordum. bugün de dersimiz sırasında ona olanları anlatmıştım ama o bir şey demeden dinlemişti. ondan fikir almak istiyordum ama hiçbir şey söylememişti.
sessizliği sinir bozucu olsa da sinirimi belli etmemeye çalıştım. norman hep sakin kalmam gerektiğini söylemişti. sinirimi bırakırsam güç kontrolünün özellikle benim gibilerde çok daha zorlaştığını da söylemişti.
ben de bir şey söylemeden onun konuşmasını bekledim. nihayet dersin sonuna doğru konuşmuştu. ben yanımda getirdiğim parşömenleri toplayıp çıkmaya hazırlanırken iki omzumdan tutup kendisine bakmamı sağlamıştı. yüzünde kendinden emin bir ifade vardı.
"bugün anlattıklarını düşünürken ve bir çözüm ararken seninle konuşamadım fakat bugün sana bulduklarımı anlatmak için geleceğim, merak etme küçük hanım."
gülümsedim, beni dinlemiş ve dediklerim üzerine düşünmüş olması iyiydi.
"tamam. bekliyor olacağım."
sonra da saraya döndüm. yapacak bir şey bulamıyordum. düşünüp durmak da canımı çok sıkıyordu. hem norman bir şeyler bulduğu için onun diyeceklerini duymadan başka bir şeyler düşünmeme gerek yoktu.
yatağımda dönüp dururken aklıma sarayın kaplıcalarına gidip biraz olsun kafamı dinleyebileceğim fikri gelmişti. belki de şuan ihtiyacım olan şey bir süre kaplıcada takılmaktı. hizmetçilerden birinden benim için orayı hazırlamasını istedim. on dakika sonra yanıma gelip her şeyin hazır olduğunu bildirmişti.
büyük bir heyecan ve mutlulukla kaplıcanın yolunu tuttum.
...
ne kadar süredir burada olduğumu bilmesem de yalnız başıma burada rahatlamak çok iyi hissettiriyordu.
tabii ki ne zaman rahatça dinlenecek olsam bozuluyordu ve bu sefer de bir istisna değildi. ben daha anlamadan kapı açılmıştı, içeri girene bile bakmadan arkamda havuzun dışında bekleyen havluyu tüm gücümle yüzüne fırlattım.
havluyu fırlattıktan sonra içeri girenin victor olduğunu fark etmiştim. tüm vücudum suyun içinde olacak şekilde bekledim, üzerimde hiçbir şey yok değildi ama yine de utanmıştım.
victor yüzündeki havluyu çekip etrafa bakındı, sadece kafam dışarıda olduğundan olsa gerek beni görünce kahkahalara boğuldu.
"benim tatlı alyx'im, benden utanmana gerek yok. hem ben asla sana korktuğun türden şeyler yapmam."
aklımdan öyle şeyler geçmemişti ama o söyleyince yüzümün ısındığını hissetmiştim. bu kaplıcanın bir etkisi miydi yoksa utanıp kızarıyor muydum?
victor da havuza girip bana doğru geliyordu, artık ondan kaçışım olmadığını hissetsem de gidebildiğim kadar geriye gitmiştim. kaderimi beklerken gözlerimi kapatmıştım. victor'un çoktan yanımda olduğunu anlayabiliyordum, etrafımdaki suyun hareketinden kolayca anlaşılıyordu. biraz sonra da victor'un bana sarılmasıyla gözlerimi açmaktan başka yapabileceğim şey yok gibiydi.
başta öylece beklesem de biraz sonra ben de kollarımı uzatıp victor'a sarıldım. kaplıca ve victor gerçekten gün boyu peşimi bırakmayan sinirimi geçirmeye yetmiş de artmıştı. kalbim patlayacak gibiydi. victor'un sevgi dolu hareketleri her seferinde beni neşelendirmeyi başarıyordu.
yüzümde kocaman bir gülümseme ile victor'un ne yapacağını veya ne söyleyeceğini bekledim.
buraya gelmeden önce benim burada olduğumu biliyor olmalıydı çünkü kapıda connor'un beklediğine yemin edebilirdim. buna rağmen yanıma geldiğine göre söyleyecekleri olmalıydı.
belki keyfimi bozacak bir konuşmanın içine girecektik ama beni bu kadar mutlu ettikten sonra konuşmaya hakkı vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ileone
FantasyO sabah tek yaptığım bir kitabının üstünde uykuya dalmaktı. Ileone nın üstünde. Ve yavaşça gözlerimi açtığımda gökyüzünden düşüyordum?!!! Tamam bu kötüydü ama düştüğüm yerin bir savaş alanı olması kadar değil. peki ya yanımdaki askerlerin önümde eği...