çay partisi için çok heyecanlıydım, şık görünmek için en güzel elbiselerim ve ayakkabılarımdan birini seçmiştim. normalde biraz daha sade giyinsem de bugünlük bu şekilde giyinmem iyi olurdu.
saraydan çıktığımda güzelce hazırlanmış bir at arabasının yanında connor beni bekliyordu. o benim gibi özel olarak hazırlanmış değildi. her zamanki üniformasıylaydı, yine de iyi gözüküyordu. yanına vardığımda kapıyı açıp başıyla beni selamladı.
ben arabaya binince o da bindi ve arabacıya ilerlemesi için bir işaret verdi. yolculuk sessiz geçiyordu. sakin bir yolculuktu bu sebeple düşünmek için vaktim olmuştu. geçen gün victor'un o sinirli halini görünce çok şaşırtmıştım. hem de hala düşes ile aralarında ne geçmişti de victor bu kadar sinirlenmişti öğrenememiştim. böyle bir konuda düşes roxanne'a soru sormak istemiyordum ve victor'un da yalnız kalması iyi olur diye düşünmüştüm.
yolculuğumuz sona erdiğinde connor beni haberdar etmişti.
''tanrıça alyx, sizi rahatsız etmek istemezdim ama madam rustchel ve diğer misafirlerini bekletmek hoş olmayabilir.''
connor'a sorun olmadığını belirtmek için içten bir gülümseme sunup arabadan indim. geldiğimiz yer çok güzel çiçeklerle donatılmıştı. madam rustchel çiçekleri seviyor olmalıydı. kapıya giden yol boyunca her tür ve renkten çiçek görmüştüm. kapının önünde ise madam rustchel bizi bekliyordu. yüzünde insanın içini ısıtan türden bir gülümseme vardı. bu kadının da düşes roxanne ile aynı hayali paylaşıyor olması garipti. düşesin istekleri biraz daha kötü olsa da imparatorla evlenme kısmında ikisi rakip sayılırlardı. belki beni de rakip görüyorlardı ama benim amacım victor ile evlenmek değil, ileone'de barışı sağlamaktı.
soğuk görünmemek için ben de kocaman bir gülümsemeyle yanına gittim. selamlaştıktan sonra peşinden çay partisinin olduğu yere gittim.
süslü bir örtü ve yemek setiyle herkesin ilgisini çekebilecek masayı incelediğimde benim dikkatimi daha çok tatlılar çekmişti. birçok çeşit tatlıyı görünce aklımdan keşke şu an tek başıma olsaydım da hepsini yiyebilseydim diye bir düşünce geçmişti. masanın etrafında ise birbirinden şık asiller oturuyordu. bir tür yarış içindeymiş gibi takılarını, elbiselerini ve makyajlarını özenle seçmişlerdi.
ben de bugün normalden bir tık daha şık olduğum için bu ortamda kendimi kötü hissetmeyecektim, bu nadir olarak verdiğim doğru kararlardan biriydi.
yerime geçip oturanlarla selamlaştım. bazıları samimi bir hayranlıkla bana bakıyor olsa da bazılarının gülümsemeleri ise yalandandı. en çok da düşes roxanne'in bana kötü niyetlerle baktığını hissediyordum.
partiye geç kalan bir iki kişi de geldiğinde muhabbet edip tatlı yemiştik ve tabii ki çay içmiştik. olaysız bir gün olmuştu. gerçekten de eğlendiğim bir etkinlikti. parti sona erdiğinde biraz keyfim kaçsa da saraya dönecek ve dinlenecek olacağımı düşününce keyfim yerine gelmişti.
connor yine beni dışarıda bekliyordu, bu sefer yanında lucas da vardı. pek fazla konuşmadan arabaya bindik. yolculuğun başında aklıma takılmamıştı ama neden lucas da bizimleydi?
''lucas, seni buraya getiren nedir?''
kaba konuşmamaya çalışmıştım ama belki de sözlerim kırıcı olmuş olabilirdi. lucas dışarıyı izleyen gözlerini bana cevap vermek için benimkiyle buluşturduğunda yüzünde üzgün veya kızgın olabileceğine dair bir ifade görmemiştim. içimden bir oh çekip konuşmasını dinledim.
''buralarda bir işim vardı, sizinle beraber saraya dönmek iyi olabilir diye düşündüm. hem sizi korumak için ne kadar çok kişi olursa o kadar iyi.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ileone
ФэнтезиO sabah tek yaptığım bir kitabının üstünde uykuya dalmaktı. Ileone nın üstünde. Ve yavaşça gözlerimi açtığımda gökyüzünden düşüyordum?!!! Tamam bu kötüydü ama düştüğüm yerin bir savaş alanı olması kadar değil. peki ya yanımdaki askerlerin önümde eği...