Sizi hiç utandırır mıyım. 13 bölüm

148 13 0
                                    




"Yemin etti, onu asla kolundan çıkartmayacaktı."

                Her zamanki gibi Turhan Bey ve Süheyla Hanım; köşelerine çekilmiş kahvelerini içiyor, bir yandan da televizyondaki bir bilgi yarışmasını izliyorlardı. Tüm dikkatlerini yarışmaya vermişler. Soruları dinliyor, 'önce cevabını kim verecek?' diye de aralarında yarışıyorlardı.

                İçeriye girmişti. Onu gördüklerinde dedesi ve Süheyla annesi sevinmişti. Her zamanki gibi dedesi göz kırpmış; kendisi de göz kırparak karşılık vermiş, sonra da gülmüşlerdi.

                Dedesi kollarını açarak her zaman ki babacan tavrıyla; "Esra, güzel kızım yanıma gel," diye çağırdığında dedesinin ne söyleyeceğini merak ederek yanına koşmuştu

Dedesi kendisine sarılmış, yanaklarından öperek yüzüne bakmıştı; "Ne yalan söyleyeyim, giderken korkmuştum. Abin de senin gibi çok zekiydi, ama futbol merakı yüzünden derslerine çalışmıyordu. Tabi öğretmenleriyle konuştuğumda da hüsrana uğruyordum. Neyse ki zorla da olsa mezun oldu. Üniversiteyi kazandı ve hayatını kurtardı."

                Dedesi susmuştu; ona baktığında, gözlerinin ıslandığını görmüş ve üzülmüştü. Dedesinin oğlunu özlediğini anlamıştı.

                Dedesi elinin tersiyle gözlerini ovuşturmuş; "Aferin kızıma, önce müdürünle konuştum, daha sonra da Matematik Öğretmenin Oya Hanım geldi. Senin çok çalışkan ve terbiyeli bir öğrenci olduğunu söyledi. Tüm öğretmenlerin senden son derece memnunmuş. Senin için, okulun en başarılı öğrencisi olduğunu söylediler. Ah benim deli kızım, bunları duymak, o kadar güzeldi ki!" demişti.

                Mutluluğu ve hüznü aynı anda yüzüne yansımıştı; "Ne kadar sevindiğimi ve seninle nasıl gurur duyduğumu anlayamazsın. Tekrar ediyorum papatyam, bugün seninle gurur duydum."

                Ellerini beline koyarak karşılarına geçmişti. Gülerek; "Size söz verdim, okulun en başarılı ve çalışkan çocuğu olacağım." demişti. "Sizi hiç utandırır mıyım?"

                Sevgi ve minnetle bakarak; "Dedeciğim, eğer siz olmasaydınız, ne kadar çalışsam da bu kadar başarılı olamazdım. Yardımlarınız sayesinde, ders çalışırken öğrettiklerinizle bu başarıyı yakaladım."

                Küçük kalbine, mutluluğunu sözleri ile ifade etmek yeterli gelmeyince de ağlamaya başlamıştı.

                Gözleri ıslanmış, yaşlar yüzünden akıyordu.  Hepsi duygulanmıştı, Süheyla annesinin de gözleri nemlenmiş, saklamaya çalışıyordu.

                Konuşması, dedesinin çok hoşuna gitmişti. Süheyla Hanım'a baktıktan sonra gülerek; "Sana bir ödül vermeliyiz. Yarın hep birlikte biraz eğlenmeye, sonra da gezmeye gidelim mi? Ne dersiniz?"

                Bir an sessizlik oldu. Mutlu bir sessizlikti Herkes Esra'nın vereceği cevabı bekliyordu. Süheyla Hanım'la, annesi hiçbir şey söylememişti. Onlar bir şey söylemeyince dedesi tekrar kendisine bakmış; "Kızım, sen ne istersen onu yapacağım."

                Çocukluğundan beri lunaparkın adını duymuş, ama hiç gitmemişti. Arkadaşlarından çok eğlenceli yer olduğunu duymuş, o yüzden orayı çok merak ediyordu.

                Üzgün, biraz da utanarak bakmış; "Dedeciğim, hiç lunaparka gitmedim, oraya gidelim mi? Birlikte o yüksek salıncaklara biner, çarpışan otolarla da çarpışırız," demişti.

                Dedesi düşünüyordu. "Gider miyiz dedeciğim?" diye sorusunu tekrarlamıştı.

                Araya Süheyla annesi girmiş, gülerek; "Aferin kızım, Turhan Bey'in, bugün niçin bu kadar neşeli olduğu şimdi anlaşıldı."

O arada Dedesinin gizlice cebinden küçük bir paket çıkarttığını görmüştü. Dedesi göz göze gelmişlerdi. Dedesi yine her zamanki gibi göz kırpmıştı. Aslında bu aralarında oluşan sevginin bir parolasıydı. Dedesi göz kırptıktan sonra eliyle işaret ederek; "Yanıma gel papatyam."  Diye yanına çağırmış, elinde sakladığı paketi uzatmıştı.

                Önce anlayamamış, öylece pakete bakmıştı. Küçük bir kutu, altın yaldızlı bir kâğıtla sarılmış, ortasından da kırmızı bir kurdeleyle kelebek şeklinde bağlanmıştı.

                Dedesi birkaç saniye dikkatle gözlerinin içine baktıktan sonra da "Esra; gözlerin sevinçten mi ne, boncuk mavisi gözlerin sanki laciverte dönüşmüş. İleride çok güzel bir kız olacaksın." Elindeki paketi uzattı; "Papatyam, alsana."

                Dedesinin uzattığı paketi adeta kaparcasına almış sonra ise bu davranışından utanarak annesine bakmış. "Tamam al." Dercesine annesi gözlerini açıp kapatmıştı.

                Paket çok güzel görünüyordu. Paket bozulmasın diye kırmızı kurdeleyi açmamış, fakat içindekini de çok merak etmişti. Hepsi sabırsızlanmış, Esra'nın paketi açmasını bekliyorlardı.

                Dedesi; "Hadi kızım açsana. İçindekini merak etmiyor musun?" diye sorunca, paketin kırmızı kurdelesini açmış. Yaldızlı kâğıdını yırtmadan açmak için çok uğraşmış, sonunda da başarmıştı.

                Paketin içinde, üzerinde 'Esra' yazılı olan altın bir künye vardı. Dedesi elini uzatmış; "Ver, ben takayım." Sevinçle künyeyi uzatmış. Dedesi künyeyi bileğine takmıştı.

                Bileğindeki künyeye hayranlıkla bakmıştı; çok hoşuna gitmiş ve sevinmişti. Dedesinin boynuna sarılmış; "Çok teşekkür ederim, ömrüm boyunca, hiç ama hiçbir zaman kolumdan çıkartmayacağım!" diyerek yanaklarından öpmüştü.       

                Ertesi gün lunaparka gitmişler, çok eğlenmişlerdi.

                Bunları düşününce içi yandı. Söz vermişti; sözünü tutacak, okuyup doktor olacaktı. Bugün son günüydü. "Eğlenceye paydos!" diye kendi kendine söz verdi.

                Dedesinin kendi elleriyle bileğine taktığı altın bilekliği parmaklarıyla sevdi; sanki dedesine dokunuyor gibi hissediyordu. İlk defa böyle değerli bir hediye almıştı. O anları, tekrar yaşıyormuş gibi en ince ayrıntısına kadar her şey gözünün önündeydi. Farkında olmadan, bileğinde takılı olan künyeyi diğer elinin parmaklarıyla okşuyordu.

                Yemin etti, onu asla kolundan çıkartmayacaktı.

***

Tuzak. Anka kuşuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin