Gülay yorgun bir şekilde müştemilatın kapısına gelmişti. Esra evde olmalıydı. Kapıyı açmak istediğinde kapının kilitli olduğunu gördü. Şaşırmıştı. Kızının evde olmadığını düşünmüş, onun için de çok kızmıştı. Kendi kendine; "Allah, Allah!... Bu kız nereye gitti ki? Eh Esra! Eve geldiğinde sana gösteririm!" diye söylendi.
Çantasından anahtarı çıkartıp kapıyı açarken; "Bu kız ders de çalışmıyor artık. Buna bir şeyler oluyor. Eskiden büyük bir iştahla yemek yerdi, şimdi yemek de yemiyor. Bu kıza ne oldu? Hasta mı acaba? Doktora mı götürsem? Eskiden evden çıkmak istemezdi, şimdi ise eve girmiyor," diye düşündü.
Kapıyı açıp içeriye girdiğinde, yerde duran ayakkabıları görünce şaşırdı. "Bu ayakkabılar da kimin? Bu kız eve kimleri getirdi?"
Kapının içeriden kilitli olması şüphelendirmiş, o yüzden de çok kızmıştı.
Esra'nın odasının kapısı kapalıydı. "Şimdi gösteririm ben sana! Bunlar içeride kesin bir b.k yiyorlar!" diye düşünerek Esra'nın odasına doğru yürüdü.
Tam kapıyı açacakken, vaz geçti. Sessizce banyoya gitti, duvara dayalı duran eski bir oklavayı eline aldı. Bazen; pisuar borusu tıkandığında, açmak için kullanıyordu.
Elinde oklava kapıya gelmiş; kulağını kapıya dayamış, içerisini dinlemeye başlamıştı. İçeriden hiç ses gelmiyordu.
Aniden kapıyı açarak, içeri girdi. Kızı hiç tanımadığı bir erkeğin kucağında, yarı çıplak vaziyette yatıyordu. Onları öyle görünce adeta delirmişti. Oda da başka bir kızla, bir erkek daha vardı. Onlar da aynı vaziyetteydi.
Çok kızmış, deliye dönmüştü adeta, tüm gücüyle elindeki oklavayı Esra'ya savurmuş; ama isabet ettiremeyince de daha çok hırslanmıştı.
Bütün gücüyle Esra'ya vuruyor, Esra kendini kurtaramıyordu. Gülay acımasız bir şekilde vurmaya devam ediyor bir yandan da "Orospu! Tüh, Allah cezanı versin! Hiç utanma yok mu sende! Ne haltlar karıştırıyorsunuz?" diye de bağırıyordu.
Hepsi donup kalmış, öylece Gülay'a bakıyorlardı. Gülay, Kenan'la göz göze gelince, bütün kuvvetiyle oklavayı ona savurdu. Kenan ne kadar kendini korumaya çalışsa da kaçamamış ve oklavadan nasibini almıştı. Gülay iyice hırslanmış; elindeki oklavayı rast gele, önüne kim çıkarsa ona sallıyordu.
Üzerlerinden ilk şoku atmışlardı. Bir yandan Gülay'ın salladığı oklavadan kendilerini korumaya çalışıyor, bir yandan da apar topar giyiniyorlardı.
Karşısında Tuğba duruyordu. Gülay hırsını alamamış, gözü iyice dönmüştü. Oklavayı bütün hiddetiyle Tuğba'ya sallamış, Tuğba eğilerek kurtulmuştu. Gülay şimdi daha da çok çıldırmıştı.
Kapının eşiğine dikilmiş, gözlerine sokarcasına oklavayı göstererek; "Defolun! Sizi bir daha kızımın yanında görmeyeyim! Kızımdan da uzak durun!"diye bağırmaya başladı.
Tuğba giyinmiş, çıkmak için kapının yanına gelmişti. Gülay, oklava elinde karşısında öylece durmuş bekliyordu.
Karşısına dikilmişlerdi; "Sizleri, bir daha kızımla birlikte görürsem öldürürüm! Kızımla görüşmeyeceksiniz, yanına bile yaklaşmayacaksınız. Şimdi defolun!" Çıkmaları için yana çekildi, oklava havadaydı.
Kapıdan çıkmak için ilk hamleyi Tuğba yapmıştı. Tam çıkmak üzereyken Gülay oklavayı indirmiş; Tuğba kaçamamış, oklavayı kafasına yemişti. Gülay kapının önünde olduğu için Kenan'la Cüneyt'te oklavadan nasiplerini almışlardı.
Öyle bir kaçışları vardı ki; yerde duran ayakkabılarını giyemeden, ellerine alarak evden kaçmışlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tuzak. Anka kuşu
AksiLise iki de okuyan bir kızın uyuşturucu içeren maddeyle tanışması. Uyuşturuşu tacirini ağına düşürebilmek için kurduğu tuzaklar. Eroin bağımlısı haline geldikten sonra eroin bulabilmek için yaptıkları. Uyuşturuşu tacirinin kucağına düştükten sonra z...