Esra, annesi, yine vurmaya başlayacak diye korkmuştu. Elindeki oklavayı tutarak; "Anne tamam sana söz. Bir daha yapmayacağım. Dediğin gibi de onlarla görüşmeyeceğim."
Hıçkırarak ağlamaya başlamıştı.
Kızının hıçkırarak ağlaması karşısında Gülay'ın da gözleri nemlenmişti. Islak gözlerle baktı; "Kimdi kızım onlar?" Şimdi de kızına acıyarak bakıyordu.
Esra yalvarırcasına baktı; "Anne, hiç mi benim arkadaşlarım olmayacak? Okuldan arkadaşlarım onlar."
Esra halen sutyeniyle duruyordu. Gülay kızının çıplak bedenine bakarak; "Sen arkadaşlarının yanında hep böyle soyunuyor musun? Çocuğum, inan sana hiç yakıştıramadım. Eskiden çok iyi bir kızdın. Ne oldu sana böyle anlayamadım. Bak kızım. Bir daha sakın görmeyeyim."
Birden bire ağzından çıkmıştı; "Çocuğum, kendini evleneceğin kişiye sakla. Sonra; yarın evlendiğinde kocana ne diyeceksin?" Söylerken utanır gibi sesi kısık çıkmıştı.
Esra kendine güveniyordu. Birkaç defa öpüşmüşler, başka da bir şey yapmamışlardı. "Anne sen ne demek istiyorsun? Biz kötü bir şey yapmıyorduk. Tablet te oyun oynadık, oda çok sıcak olduğu için terledik. O yüzden tişörtlerimizi çıkarttık."
Kendinden emin bir şekilde annesinin yüzüne baktı. "Yemin ediyorum. Biz senin düşündüğün gibi bir şey yapmadık."
Tüm bunları Gülay'ın gözlerinin içine bakarak söylemişti.
Gülay kızına çok güveniyordu. O yüzden söylediklerinden dolayı pişman olmuştu. "Bak çocuğum, emanetini dediğim gibi sadece evleneceğin adama saklayacaksın. O da evlendiğin gün olacak. Ona sahip çık."
Bugüne kadar aralarında hiç böyle bir konuşma geçmemişti, o yüzden gözlerini kızından kaçırmıştı.
Esra; gözünden akan yaşları sildi. Kendinden emin bir şekilde annesine baktı. " Anne ben çocuk değilim, eğer inanmıyorsan doktora gidelim. O zaman gerçeği anlarsın."
Gülay çok ağır konuştuğunun farkındaydı ve pişman olmuştu. Fakat kızını yarı çıplak bir vaziyette erkeğin yanında görmesini de içine sindiremiyordu. "Bana bak, zeytinyağı gibi üste çıkmaya çalışma. Tekrar söylüyorum o arkadaşlarını bir daha bu evde, ya da senin etrafında görürsem şimdiki gibi yapmam. Tüm kemiklerini kırarım."
Elindeki oklavayı bırakmak için kalkmış, birkaç adım atmıştı. Tekrar Esra'ya döndü, oklavayı sallayarak; "Söylemedi deme."
Mutfağa gitmiş ve düşünmeye başlamıştı. İçi sızlıyordu, o bir anneydi. "Keşke elim kırılsaydı da vurmasaydım." diye kendine kızıyor, üzülüyordu. Kendisine de şaşırıyordu. Ağlamak istemediği zaman ağlıyor. Şimdi ise bağıra bağıra ağlamak istiyor ama ağlayamıyordu. O kızıydı, canıydı. Onun iyiliği için yapıyordu. Kocası öldükten sonra onunla evlenmek isteyen birçok kişi olmuş fakat o, kızının üvey baba elinde büyümesini istemediği hepsini reddetmişti.
Evlere temizliğe gitmiş, aç kaldığı günler olmuş, ama kızına hiçbir şey belli etmemişti. Sadece okulda öğretmeni; "Kızınız çok zeki, ne yaparsanız yapın, ama onu okutun." dediği için de tüm bu zorluklara katlanmıştı. Çocuğu için her şeyi yine de yapardı.
Kızının ileride üzülmesini istemiyordu, o yüzden kararını vermişti. İşi bırakacak ve tüm zamanını kızına ayıracaktı.
Yarın ise gittiğinde patronlarıyla konuşacaktı. Onları birden yüzüstü bırakamazdı, yerine birini bulana kadar çalışmaya devam edecek sonra da isi bırakacaktı. Kızı her şeyden daha önemliydi. Papatyasına, kınalı kuzusuna asla kıyamazdı. Yanına gittiğinde de kızıyla tekrar konuşacak ve gönlünü alacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tuzak. Anka kuşu
AçãoLise iki de okuyan bir kızın uyuşturucu içeren maddeyle tanışması. Uyuşturuşu tacirini ağına düşürebilmek için kurduğu tuzaklar. Eroin bağımlısı haline geldikten sonra eroin bulabilmek için yaptıkları. Uyuşturuşu tacirinin kucağına düştükten sonra z...