Onlar ergen; şimdi deli çağları Böl 40

281 8 1
                                    

Gülay la Esra odada baş başa kalmışlardı.

Oklavadan; en çok payı Esra almış olmasına rağmen, eroinin verdiğip rahatlamayla, hiçbir şey olmamış gibi annesine bakıyordu. Çok sakin bir şekilde; "Anne ne yaptığının farkında mısın? Beni arkadaşlarıma rezil ettin. Biz kötü bir şey yapmıyorduk."

Yaptıkları şeyler gayet doğalmış gibi annesine bakıyordu.

Kızının bu denli rahat konuşmasına Gülay şaşırmıştı! Biraz önce dayak yiyen sanki kendisi değildi. Kızı nasıl bu kadar sakin olabiliyordu? Aklı bir türlü almıyor olanlara anlam veremiyordu. Kızının bu kadar sakin olması karşısında; "Nasıl davranacağını, ne söylemesi gerektiğini?" düşünüyor. Kızıyor, içinden oklavayla Esra'nın tüm kemiklerini kırmak geçiyordu.

Birden Hasan Usta'nın; "Onlar ergen; şimdi deli çağları, düzelirler." dediği aklına gelmiş, biraz yumuşamıştı. "Nasıl kötü bir şey yok çocuğum! Hiç utanmıyor musun? Geldiğimde erkeklerle yarı çıplak bir haldeydin."

Öyle söyleyince, farkında olmadan Esra gülmüştü.

"Kızım gerçekten, ne yaptığının hala farkında değil misin?" Kendisi bile söylediklerinin şaşkınlığı içerisindeydi.

Esra'nın beyni sanki uyuşmuştu. Konuşmakta zorlanarak; "Anne sen bizi yanlış anladın. Vallahi biz kötü bir şey yapmıyorduk..." Devamını getirememişti.

Esra'nın, sesi zor çıktığı ve kelimeleri yuvarlayarak konuştuğu için Gülay söylediklerini zor anlamıştı. En çok da kızının, kendisine donuk donuk bakmasına kızmış, oklavayı kızının başında parçalamamak için kendini zor tutuyordu.

Sakin olmaya çalışarak elindeki oklavayı Esra'nın yüzüne doğru tuttu. Gözüne sokacakmış gibi de sallayarak; "Bundan sonra dışarı çıkmak yok. Eve kimseyi almak da yok. Böyle okuyacaksan da hiç okuma."

Esra bakmıyordu. Oklavayla dürterek; "Bak kızım; okuldan eve, evden okula gidersen okursun. Ama yemin ediyorum, eğer bir daha böyle bir şeyle karşılaşırsam seni öldürürüm."

Gözlerinden ateş saçarak oklavayı kızının alnına dayadı; "Söyle, bir daha yapacak mısın?"

Kızı, söylediklerini anlamamış gibi boş boş bakıyor. Sanki gülümsüyordu. Sabrın da bir sonu vardı. Gülay gülümsediğini görünce daha fazla sabredememişti. Tekrar rast gele oklavayla vurmaya başladı. Esra oklavanın acısıyla kendine gelmiş, korunmaya çalışıyordu. Gülay ise tüm kızgınlığıyla vurmaya devam ediyordu.

Oklavayı yedikçe Esra'nın canı yanmaya başlamıştı. "Anne yalvarırım vurma. Anne çok acıtıyorsun, canım acıyor" diye yalvarıyordu.

Oklava Esra'nın kulağına isabet etmişti. Çığlık atarak; "Ah, Anne kulağıma vurdun."

Esra'nın bu acı feryadı karşısında Gülay'ın içi parçalanmış, oklavayı yere indirmişti. "Acısın. Allah belanı versin senin. İleride; daha çok canın yanacağına, şimdi canın acısın. Kızım; sen neydin ne oldun? Çocuğum, senin derdin ne?"

Esra'nın canı çok yanmış olduğu için hala kulağını tutuyordu. O yüzden annesine bakmıyor, yere doğru bakıyordu. Aslında göz göze gelmek istemiyordu.

Gülay halen çok kızgındı. "Bundan böyle dışarı çıkmak yok. Senin burnundan fitil fitil getireceğim."

Esra ıslak gözlerini yere dikmiş öylece bakıyordu. Sonra annesine döndü. Bir şey söylemek istedi, ama söyleyemedi.

Öylece, aptal aptal bakıyordu.

Anne olmak böyle bir şeydi. Anne yüreği dayanamamıştı. "Kızım ne olur böyle yapma, kendine gel." Oklavayı kaldırır gibi olmuştu.

lütfen olumlu olumsuz yorumlarınızı yapım. Tabii ki yıldızlarsanız sevinirim

Tuzak. Anka kuşuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin