Falçata izlerini görünce korkutmuştu Böl. 7

174 19 0
                                    




Esra'nın istememesine rağmen Gülay hâlâ çalışıyordu.

                İşini ve patronlarını sevmişti. Restoran mutfağında çalışan, sekiz-dokuz kişi vardı. Bazıları tezgâhta bir şeyler doğruyor; iki kişi de elindeki kepçeyle ocakta kaynamakta olan tencereleri karıştırıyordu. Biraz ilerideki bir ocağın başında da iki kişi, kızartma yaptıkları tavaların başında bekliyordu.

                Hasan Usta; Gülay'ın işlerine karışmıyor, çok iyi anlaşıyorlardı. Gülay'dan küçük olduğu için ona; 'abla' diye hitap ediyordu.

***

                "Dediğim gibi. Herkes onlara saygı duyar, saygı duydukları kadar da korkarlar."

                Mola vermişler çay içiyorlardı. Hasan Usta gülümseyerek; "Abla, mutfağa alışabildin mi? Patronlar seni beğendi, ama sen de güzel çalışıyorsun, Allah var hakkını vermek lazım..."

                Gülay çok sevinmiş, yüzünden belli oluyordu

                Hasan Usta onun sevindiğini görünce de "Çok yerde çalıştım, fakat şimdiye kadar hiç bu kadar lezzetli zeytinyağlı yememiştim. Ellerine sağlık. Gerçekten çok güzel yapıyor, hakkını veriyorsun."

                Samimi olduğu her halinden belli oluyordu. Hasan Usta'nın, kendisi hakkında böyle konuşmasına Gülay hem sevinmiş hem de hüzünlenmişti. "Sağ ol ustam. Süheyla annemin kulakları çınlasın, bana o öğretti. Yoksa biz bunları nereden bilelim. O zamana kadar hayatımda ne enginar ne de kereviz hiç yememiştim. Adını duyuyordum o kadar. Onun sayesinde de ustası oldum. Dünya böyle işte... Ustam senin yemeklerin de çok güzel, üstelik pratiksin. Senin de ellerine sağlık."

                Övgü, Hasan Usta'nın hoşuna gitmişti. Gülerek; "Zamanla senin de elin hızlanır, alışırsın. Abla, bakarsın beni bile geçersin..."

                Gülay yüzünü buruşturarak; "Yok ustam nerede?  Maşallah makineli tüfek gibisin, ama biz? Ustam şanslıyız. Senin gibi bir aşçıbaşımız var. Ha, bu arada patronlarımızın da hakkını verelim, çok iyiler. Gerçi; daha önce böyle büyük bir yerde çalışmadım, ama gerçekten çok iyiler. Hele Melike Hanım'la Tuncay Bey, gerçekten de çok iyi insanlar."

Aklına Halil gelmişti. Çekinerek; "Sadece Halil Bey bana biraz garip, ürkütücü geldi. Nedense onunla karşılaşmaktan hep korkuyorum."

Halil'le ilgili kuşkularını Gülay söylerken, Hasan Usta neredeyse kahkaha atarak gülmüştü. Gülerek; "Yok, yanlış düşünüyorsun. Halil Bey'de pırlanta gibidir. O, sadece haksızlığı hiç sevmez. O yüzden herkes ondan çekinir. Çekinmek de değil, basbayağı korkarlar. Asıl büyük patron var, o şimdi asker. İşte o hem akıllı hem de mert biri. Onun gibisini hiç tanımadım."

                Anlatıp anlatmama konusunda kararsız kalmış, o yüzden susmuş düşünüyordu.

                Sesini kısarak; "Duyduklarım doğru mudur, değil midir, bilmiyorum..."

                Gülay, Ustasının söylediğini zor duymuş, meraklanmıştı. Yüzüne bakarak; "Ne duydun? Anlat, ben de bileyim."

                Yüzüne baktı, kararsız olduğunu hissetti; "Hadi ustam, anlat. Yoksa bana güvenmiyor musun?"

                Merak içinde Hasan Usta'nın yüzüne bakıyordu.

                Hasan Usta anlatmak istememiş, tereddüt ediyordu. Ama Gülay'ın samimiyetine inanıyor, ona güveniyor; ondan sır çıkmayacağını da biliyordu. Evet, ondan asla sır çıkmazdı.

Tuzak. Anka kuşuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin