Blaise'ten ilk bölüm :) Belki Yaxley veya Blaise gibi yan karakterlerden bölüm gelmesini yadırgayabilirsiniz ama bunun sebebi ana karakterlerin dışarıya nasıl göründüğünü anlamanız :)
* * * * * * * * * * İyi okumalar...* * * * * * * * * * * *
"Orada olduğuna emin misin?" diye fısıldadı Blaise soğuktan üşüyen ellerini ısıtmak için ovuştururken. Draco'nun ise bembeyaz olan porselen teni soğuğun etkisiyle hafifçe kızarmıştı. Yine de çelik gibi bakışları rıhtımdaki Mundungus Fletcher'ın küçük balıkçı teknesindeydi.
"Fletcher içeri girdi ve saatlerdir asla çıkmadı."
"Adam sünger gibi içiyor. İçeride sızmış olamaz mı?"
Draco bakışlarını tekneden ayırmadan yanıtladı, "Bu saatlerde daima Çatlak Kazan'da kumar oynar. Gece 2ye dek varını yoğunu döktükten sonra da gelip sızar. Hayır...saat daha on bile olmadı."
Balıkçı teknesinin kamarasında bir gaz lambasının ışığı parladı. Ardından Mundungus Fletcher'ın tıfıl ve kamburlu gölgesi belirdi camın ardında. Ve de... bir gölge daha. Daha uzun boylu, gölgesinden bile dağınık saçlarının olduğu bariz bir figür idi.
"Potter." diye mırıldandı sıktığı dişlerinin arasından Draco.
Blaise biliyordu ki Potter avı, Draco için oldukça önemli bir yere sahipti. Okul yıllarında husumetli oluşlarıyla alakalı değildi. Hayır, Blaise'in de ilk elden şahit olduğu o çocukça kavgalar bir yana, bu görevi Granger'ın ondan istemiş olması yüzündendi. Çünkü herkes gibi Blaise'in de kulağına Granger'ın Zümrüdüanka görevinde başına gelenlerle ilgili söylentiler çalınmıştı. Ne kadar doğru olduğu bilinmezdi fakat Draco daha fazlasını biliyor olmalıydı ki her Potter'ın ismi anıldığında küfür savurmaktan geri kalmıyordu. Tabi bunun yanında Draco'nun okulun son yıllarında Granger'a abayı yakmış olması da vardı. Belki de eğer Potter ve Weasley olmasaydı şimdiye Granger'la aralarında bir şeyler olabileceğini düşünüyordu. Tabi Potter ve Weasley olmasa Jean'in Grindewald'un eline düşmeyeceği ve şimdi dönüştüğü acımasız haline evrilmeyeceğini bildikçe de öfkeden kuduruyor olmalıydı. Blaise arkadaşını tanıyordu...Draco'nun porselen görünümlü teni aslında çelikten yapılmıştı ve ruhunda kopan tüm fırtınaları daima içinde tutmakla yükümlüydü. Belki de bu yüzden bu kadar iyi bir silahşördü. Çünkü duygularını dışa tamamen vurabileceği yegâne işti bu.
Ölümü izlemek.
Ölümü tattırmak.
Öbür dünyanın kıyısına bu kadar yakın olmak.
Belki de Granger'ın bu yeni zalim haline de bu yüzden tutulmuştu. Çünkü genç kadın Ölüm'ün kadın hali gibiydi. Geçmişte aynı okulda okuduğu güleç kız ne kadar hayat doluysa şimdiki ise o kadar zehirliydi ve Draco bunun her ikisine de ilk elden şahit olduğu için ona olan hayranlığı azalmamış ve bilakis artmıştı. Draco Azrail'e hayrandı. Jean ise Azrail'in tırpanıydı. Başka koşullarda birbirleriyle çok uyumlu olabilirlerdi...eğer denklemde Marvolo Riddle olmasaydı.
"Gidelim, Blaise." dedi Draco paltosunun cebinden iki tabancasını da çıkararak. Nadiren çift silah kullanırdı ve şimdi sağlam bir çatışma çıkacağını düşünüyor olmalıydı.
"Ölüm Yiyenler'den destek istemeliyiz, Draco." diye asabi bir biçimde fısıldadı Blaise ancak arkadaşının umurunda değildi.
"Hayır. Bunu ikimiz yapacağız. Diğer Ölüm Yiyenler'in bu işe bulaşmasını istemiyorum. En azından onu yakalayana dek. Yakaladıktan sonra Ölüm Yiyenlere telsizle haber verirsin."
Blaise'in yanıt vermesine vakit kalmadan saklandıkları sokak arasından çıktı ve gölgelerin arasından bir yılan misali süzülerek Mundungus'un teknesinin bağlı olduğu iskeleye ilerlemeye başladı. Blaise de beklemeden hemen onun ardından gidiyordu arkalarını kollayarak. Draco normalde tek başına iki kişiyi haklayabilecek biriydi. Ama Potter bir sürpriz yumurta sayılırdı ve onun kutusundan ne çıkacağını bilemiyordu.
Draco silahını karşısına doğrultarak tekneye atladı ve kamaraya kurşun yağdırmaya başladı. Kamaranın kapısını tekmelerken az sonra kurşunlardan karşılık bulmaya başladı.
"Ah!"
Kendilerine yöneltilen kurşunlardan biri Draco'nun bacağını sıyırıp geçmişti ancak Draco ilk atışlarını yaparken kapıyı delik deşik etmişti...aynı zamanda Fletcher'ı da.
Yan tarafta ağzından gelen kanla hareketsiz yatan esmer kuru kara Mundungus yokmuşçasına Potter'ı arıyordu gözleri.
"Nerede o pislik?! POTTER! NEREDESİN!"diye kükredi.
Blaise'in gözleri ise kamaranın üstündeki kıvrılmış kilime kaydı ve öne atılıp tek hamlede kilimi zeminden çekti.
"Kazan dairesinde mi?"
"Burayı kolla," dedi Draco ve ardından merdivenleri bile kullanmadan kendini kazan dairesine giden karanlığa attı.
TAK! TAK! TAK!
Metale çarpan merminin çıkardığı kıvılcımlar parlarken saklanmak için eğildi Draco. Potter'ın mermisi artık tükenmiş olmalıydı. Blaise olan biteni net göremese de Draco'nun bir yumruk attığını görebildi. Potter'ın ise ona bir kasa lahana fırlattığını. Tuhaf olan şey o kadar da büyük olmayan teknenin kazan dairesinde ikilinin dövüşebiliyor olmasıydı. Demek ki...
"Draco çık oradan!" diye bağırdı Blaise tüm gücüyle ciğerlerini yırtarcasına. Lanet olası Fletcher alacaklıları geldiğinde kaçabilmek için oraya bir çıkış deliği açtırmış olmalıydı. Draco eğilip ayakabbılarına baktı ve suyun parıltısı göründü. Potter ne halt etmişti böyle?
"Telsizle Ölüm Yiyenleri ara!" diye kükredi Draco ve çıkacağı yerde Potter'ın arkasından giderek gözden kayboldu.
* * * * * * 6.2'nin Sonu * * * * *
6.3 Draco'dan gelecek bu akşam :) bugün duble bölüm
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I Need a Gangster
Fanfiction(Tomione Gangster AU) !!! Yüksek miktarda Dark Hermione içerir !!! (Okuyunca neden böyle demeyiniz) Uyarı: Şiddet, olumsuz ögeler, rahatsız edici detaylar içerir. Yıl 1950lerin İngilteresi...İkinci Dünya Savaşı'nın yankıları sürmeye devam ederken s...