"bir gün olur senin de düşerse elinden nar
aşk bir gün seni de alır bir yerden bir yere koyar
ne zaman ki kaplar gönül mülkünü kar
çağır o zaman, anlatırım sana,
bir ömürden nasıl döne döne geçer turnalar."Bir rüya gördüm.
Hastane koridorlarında bir başıma yürüyordum.
Narkozdan yeni çıkmış gibi pusluydu zihnim.
Algılayabildiğim tek ses jeneratörün mekanik sesiydi.
Rüyalarda koku alınır mı bilmiyorum fakat etil alkolün kokusu insanı kendine çekiyordu.
Duvarlara yaslanarak ilerlemeye çalışıyordum.
Bilincim tamamen gider gibi oluyor ardından tekrar ilerliyordum.
Karanlıktı, ileride duran silüeti ancak fark edebilmiştim.
"Kim- kimsiniz?" diye seslendim fakat sesim çok kısık çıkmıştı.
Biraz daha yüksek olmasına gayret ederek tekrarladım.
"Kimsiniz?"
Bir adam olduğu belliydi.
Yaklaştım.
Aramızda bir iki metre vardı ya da yoktu.
Fakat hâlâ yüzünü seçemiyordum.
Daha fazla yaklaştım.
Tanıdık yüz içimi korkuyla doldurdu.
Ondan korkmam yersizdi, fakat ciğerlerime dolan bu his korkudan başka bir şey de değildi.
"Ağababa?"
Bir kot pantolon, üzerinde kareli bir gömlek.
21. yüzyılda orta yaşını biraz geçmiş herhangi bir amcanın giyeceği ayakkabılar...
Elleri ceplerinde, öylece duruyordu.
"Neredeyim?" diye sordum, kalbimin hızla atıyor olmasına aldırmamaya çalışarak.
Babacan bir tavırla ellerini ceplerinden çıkarttı ve ileriyi gösterdi. Garsonun rezervasyon yaptırdığınız masayı gösterişi gibi bir gösterişti bu, sessiz ve kibar...
Sorgulamadan dediğini yapmıştım.
Bir süre ilerledik.
Arkamdan geldiğini hissedebiliyordum.
Anîden durdum, gözlerimi bu karanlık koridorun ilerisinden ayırmadan konuştum.
"Bu yol... Nereye çıkıyor?"
Hiçbir şey söylemiyordu.
Sinirle arkamı döndüm.
Ne bir ses, ne bir işaret...
Tek yaptığı gözlerimin içine bakmaktı. Bu sakin hâli insanın içindeki öfkeyi gıdıklıyordu.
"Hayır... Gitmeyeceğim."
Onun yanından geçip dönmeye niyetlenmiştim ki anîden bileğimden tutunca korkuyla onu çevirdim bakışlarımı.
Başını usulca iki yana sallıyordu.
Yapma demekti bu.
Geri dönme.
Onu dinlemedim.
Bileğimi ondan kurtarıp az evvel geçtiğim yerlerden tekrar geçmeye başladım, tek başıma.
"Verdâ?"
"Hım?"
"Yatsıya az bir vakit kaldı, akşamı edâ etmeden uyumuşsun, anam uyandırmamı tembihlediydi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
iflilak: yeryüzünü bulutlar kapladı
General Fiction"Yeryüzünü bulutlar kapladı Verdâ. Bâtılın kara bulutları yüzünden insanlar gözlerinin önündeki hakîkati idrak edemez olmuş." Travmaların, yalnızlığın, geçmişin aydınlığındaki kavrayışın ve şefkat yüklü bir sevginin hikâyesi. "Sevmekten daha zordur...