· 9 : esîle ·

115 24 5
                                    

"Bir yanım hasret, bir yanım gurbet 

Ne uslanır gönül ne senden usanır 

Gözlerine dalıp kaldım farzet 

Sanma sen gitmeden bir kere kapanır"

"Verdâ, aç kapıyı annecim, hadi."

"Bak lütfen. Gel bebeğim üzme anneni."

"Verdâ?"

"Verda, baban böyle davranmanı mı isterdi sence? Lütfen yapma böyle. Daha ne kadar kendini bu odaya kapatacaksın?"

"Verdâ, kiminle konuşuyorum ben?"

"Verdâ?!"

"Baban öldü! Tamam mı! Yok artık! Yok! Gitti! Yeter artık çık şu rezil odadan! Bıktım, anlıyor musun? Bıktım!"

Annemin bağırışları son bulmuş, yerini hıçkırıklar almıştı. Bense, yani küçük Verdâ, her zamanki yerimde, pencere kenarında oturmuş mezarlığı seyrediyordum. Tuzlu su ciğerlerimi yakalı bir hafta olmuştu ama hâlâ yanıyordu içim. Göz pınarlarım kurumuştu ağlamaktan. Artık ağlayamaz olmuştum. Tek bir damla dahi süzülmüyordu elmacık kemiklerimin üzerinden. Oysa ben o günkü fırtınayı içime hapsetmiştim. Her nefesimde canımı daha çok yakıyordu. Geceleri kabus görmekten korktuğum için uyumuyordum. Penceremin önündeki koltukta uyuyakalıyordum bazen. Kabuslarım bölüyordu uykularımı. Boğulduğumu gördüğüm kabuslarım... Nefesimin kesilişini hissederek beni uyandıran kabuslarım...

Kimi  zaman ise, boğulmuyordum kabuslarımda. Suyun altındaydım ve babamı seyrediyordum. Onun acı çekerek boğuluşunu izliyordum bu sefer. Oysa rüyamda şeker ağacı falan görecek yaştaydım. Boğulduğum rüyalar daha iyiydi benim için, babamın yüzündeki ızdırabı görmektense kendim bu ızdırabı tekrar ve tekrar tadardım.

Diyordum ya, alışmanın ağırlığı vardı üzerimde. 

"Verdâ, sen ne dersin?"

Şaşkın şaşkın bakan gözlerine içten bir tebessüm gönderdim. 

Buruktu, ama içtendi. 

Hatırlamıştım. Seneler evvel, bir savunma mekanizması olarak zihnimden silinmiş olan o ân'ı tekrar yaşıyormuşçasına hatırlamıştım hem de.

Ne diyecektim ona şimdi? Tüm bu anlattıklarını yaşadığımı mı anlatacaktım? Yirmi birinci yüzyıl bataklığından buraya geldiğimi, bedenim temizlenmiş olsa da ruhumun hâlâ kirli olduğunu mu itiraf edecektim? Kim inanırdı ki bunlara? 

Hem ne demişti? 

"Sabır..."

Güldüm. 

Sahteydi lâkin gerçekçi olması için elimden geleni yaptım.

"Sanki duymuştum bu masalı önceden. Bir yerlerden tanıdık geliyor işte. Kızın adı benimkiyle aynıydı."

Umuyorum ki bu yalan kategorisine girmiyordur.

Anlamış gibi başını salladı.

"Bir an beni çok korkuttun. Neydi o az evvelki vaziyetin?"

"Tansiyonum düştü sanırım, şimdi daha iyiyim." Gözlerinin içine bakarak gülümsedim tekrar.

"Hamd ola, ben gidip bir şeyler hazır edeyim yine de."

Tam giderken tekrar tuttum kolundan.

"Âişe, iyiyim ben, gerçekten. Hem sen asıl ağabeyinin hikâyesini anlatıyordun, yarım kaldı."

iflilak: yeryüzünü bulutlar kapladıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin