· 26 : âtıfet ·

97 15 29
                                    

(Bu bölümün daha iyi anlaşılması için cevelân ve müteellimane adlı bölümlere tekrar bir göz atabilirsiniz inşallah.)

Odanın içerisinde bir hareketlenme, "Yeter. Artık yeter." diyor bir kadın sesi. Elindeki tepsiyi bırakıp çıkıyor beyazlar içerisindeki odadan. Bir rahatlama hissetmiyorum, varlık ile yokluk bir şey ifade etmiyor sanki. Hiçbir şeyin mühim olmadığı o noktada gezinip duruyor ruhum. Belki dakikalar geçiyor, belki saatler... Beyaz önlüklü bir adam giriyor içeri, bir şeyleri kontrol ettikten sonra yanıma yaklaşıyor.

"Verdâ? Bugün nasılsın?"

Onun bu anlamsız sorusu, gözlerimi daldığı sulardan çekip çıkarmaya yetmiyor.

Yutkunuyor adam, bunun bıkkınlığını mı yoksa çaresizliğini mi ifade ettiğini ayırt edemiyorum.

"Pekâlâ... Hüsrev Bey seni ziyarete geldi mi Verdâ? Onunla en son ne zaman görüştüğünüzü hatırlayabiliyor musun?"

Bakışlarımı derinliklerden koparmak birkaç dakikamı alıyor, karşımdaki adama bakıyorum.

Boğazımı temizleme gereği duymadan konuşuyorum ama sanki işittiğim bu ses bana ait değil. Çok uzaktan geliyor kulağıma. Fazla kısık, fazla yabancı...

Başımı hayır anlamında sallarken burun direklerim sızlıyor. Gözlerimi kaçırıyorum. 

"Anlıyorum... Onu en son nerede gördüğünü hatırlıyor musun?"

İçimde garip bir öfke yeşeriyor.

Cevap vermiyorum.

"Verdâ, buradaki herkes senin iyiliğin için çabalıyor."

Uzun zamandır konuşmadığım için hırıltılı bir kahkaha kopup süzülüyor havaya.

"Komik olmayın. Ne sen, ne annem, ne de o hemşireler umursuyor beni... Annem, yanında tuttuğu kızının 'normal' olmasını istiyor, bunun için size para ödüyor. Sizler ise o paranın keyfini sürerken en ufak bir huzursuzluk yaşayıp vicdanınızı gün yüzüne çıkarmamak uğruna aldığınız paranın hakkını vermeye çalışmaktan öteye gitmiyorsunuz."

Öfkeyle kustuğum bu cümleler önlüklü adama pek de dokunmuyordu artık. 

"Şimdilik ilaçlarına devam edelim, yine ziyaret ederim seni Verdâ." diyerek terk etti odayı, sanki az evvel hiçbir şey dememişim gibi.

Kapıyı kapatmadan evvel annemin onun yanına geldiğini görmüştüm. Aniden kalktım yataktan, gözlerim karardı. Kapanan kapının pervazına tutunup baş dönmemin geçmesini bekledim. Sonra da kulağımı dayayıp onları dinlemeye başladım. Kısık konuştukları için bu epey zordu.

"İlaçların onu bu kadar depresif yapması normal fakat geçici bir süreç bu, lütfen endişelenmeyin. Fakat Hüsrev Bey'in onu bizim yüzümüzden terk ettiğini düşünmesi bize karşı öfkelenmesine sebebiyet veriyor, bu agresifliği devamlı olursa ve yeterli sonucu alamazsak farklı yollar denememiz gerekebilir."

"Doktor Bey bari siz yapmayın Allah aşkına ne Hüsrev Beyi... Neyse, aklınızda bir şey var mı?"

"Çok tasvip ettiğim bir yöntem olduğunu söyleyemem, yan etkileri mevcut ama uzun vadede onun hayatını düzene koyabilmek adına elektrokonvülsif tedaviye başlamamız gerekebilir, halk içerisinde elektroşok olarak da bilinir. İlaçla haftalarca sürebilen tedavi, bu metod ile çok daha kısa sürede bize olumlu dönüş sağlayabilir."

Sırtımı kapıya yaslanıp yavaşça yere çöktüm.

Annemin ağlamaklı sesler çıkardığını duyabiliyordum. 

iflilak: yeryüzünü bulutlar kapladıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin