"Yapayalnız kalmışım"
Nefret.
Ne de yoğun bir duygu insanoğlu için.
Benim ise tek hissettiğimdi; nefret. Yıllar önce, canım adeta benden koparılırcasına yanınca, kalbimdeki cam kırıkları ben nefes aldıkça daha da derine saplanınca yitirmişti ruhum hissedebilmeyi. Yüreğimi alıp kapısız bir kaleye hapsetmiştim sanki. Böylece artık kimse onu yaralayamayacaktı. İnsanlarla arama ördüğüm duvarlar benim korunağımdı yıllarca. Hissizlik ile yaşamayı öğrenmiştim. Ne sevgi vardı artık bende, ne de hüzün. Kızmıyordum mesela kimseye. Eskiden bağırıp çağıracağım şeylere susar olmuştum. Hıçkırarak gözyaşı dökeceğim yerde yalnızca birkaç damla süzülür olmuştu yanaklarımdan, sessizce.
Sevgi.
Uzun zamandır tadına varmamıştım bu güzel duygunun. Elbette hayatımda değer verdiğim insanlar vardı fakat hiçbiri karnımda hissettiğim adrenalini kelebek sanmama sebep olmuyordu. Ya da kimseyi özlemiyordum kolay kolay. Değer verdiğim dediğim insanlardan dahi kaçıyordum son sürat. Kimseyi görmediğim, kimsenin beni görmediği yerlerde huzurluydum yalnızca.
Kendimleyken yalnız değildim de diğer herkesin yanında bir başıma kalıyordum sanki.
Çok uzun zaman olmuştu heyecandan midem kasılmayalı.
Çok uzun zaman olmuştu kalbimin atışını kulaklarımda duymayalı.
Yalnızca nefret vardı ruhumda.
Kendime duyduğum nefretti o da.
Elimi ayağımı nereye koyacağımı şaşırmıştım. Yer yarılsa da içine girsem dedikleri bu olsa gerek. Şu gizemli amcaya yalvarsam, zamanda beş dakika daha geriye gitmem mümkün olur muydu acaba? Aitsizlik hissi, yine zihnimi ele geçirmişti.
Konuşulanları algılayamıyordum. Tek bir kelimeyi duymuştum Fâtıma Ana'nın dilinden dökülen.
"Mus'ab'ım."
Demek adı buydu. Mus'ab.
İçimdeki suçluluk duygusu boğazıma keskin bir bıçak gibi dayanmıştı.
Orada değildim sanki.
Kimse beni görmüyor, kimse boğazımdaki bu bıçağı durdurmuyor diye düşünürken, fazlalıktım sanki. O an, orada olmasam daha güzel olurmuş gibi bir his.
Gittiğim her mekânın, tanıştığım her insanın bendeki sonu bu değil miydi?
Oraya hiç adım atmamış olsaydım, o beni hiç tanımamış olsaydı; varlığım yokluk ile yer değiştirseydi...
Yokluk, niye bu kadar cezbediciydi benim için?
"Verdâ, yavrum, sana diyirem."
"Hı?"
"İçeri geçiver sen kızım, değiştir fistanı, temizini koydum sedirin üstüne."
Odadan çıkmadan önce son bir kez arkama baktım. Üzerindeki battaniyeyi düzeltiyordu Fâtıma Ana ve battaniye kalkınca bacaklarına takıldı gözüm. Dışarıda gördüğüm erkeklerinki gibi bol bir kıyafet vardı üzerinde lâkin bir tanesi boştu.
Boş.
Yoktu yani.
Sağ tarafının dizinden aşağısı yoktu.
Bir şeyler birikti boğazımda, odadan uzaklaşırken.
Ağır bir şeyler.
En çok hangi duygunun esiri olur insanoğlu bilmem ama, vicdan azabı büyük ızdıraptı bu hayatta. Ve ben niye böyle hissettiğimi bilmeksizin esiri olmuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
iflilak: yeryüzünü bulutlar kapladı
Ficção Geral"Yeryüzünü bulutlar kapladı Verdâ. Bâtılın kara bulutları yüzünden insanlar gözlerinin önündeki hakîkati idrak edemez olmuş." Travmaların, yalnızlığın, geçmişin aydınlığındaki kavrayışın ve şefkat yüklü bir sevginin hikâyesi. "Sevmekten daha zordur...