· 8 : cevelân ·

142 22 14
                                    

"Geceye katran çal, 

Acıya hüzzam, 

Âh edersem tutmasın elim, 

Tutulsun dilim. "

Yıllar evvel insanlardan korunmak için soğuk bir kaleye hapsettiğim kalbimin ağrısı ruhumun kaldırabileceği cinsten değildi. 

Otoimmün hastalıklar gibi, kendimi korumak için ürettiğim antikorlar beni yok eder olmuştu zamanla. 

Hissizlik, ruhumun ağırlaşmasına sebep oluyordu. Kaldıramıyordum. Altında kalıyordum her seferinde. Tekrar hissedebilmek için neler yapmamıştım ki? Sol tarafımdaki bu uçurumun gitmesi için denediğim onca şey film şeridi misali geçti gözlerimin önünden. Anlık heyecanlar sunmuştu bana belki lâkin ardından oluşturduğu şey kara delikten başka bir şey değildi. Gittikçe büyüyen ve her şeyi içine çeken bir kara delik. 

Vazgeçmiştim. 

Uzun bir süredir, tekrar hissedebilmek için çabalamıyordum. 

Sadece nefes alıyordum işte. 

Çalışma masamdaki kaktüs gibi yaşıyordum hayatı. İhtiyaçlarını gider ve bekle. 

Ölümü bekle. 

Çünkü şu hayatta kalbimin hızlanmasını sağlayan tek şey oydu; ölüm. 

Öyle çok merak ediyordum ki onu. 

Babam. 

Daha altı yaşındaydım. Kucağında oturuyordum, başımı göğsüne yaslamıştım. O ise saçlarımı okşuyordu usulca. Gözlerim kapanmak üzereydi. Haberleri izliyordu babam, hatırlıyorum. Hayal meyal her şey ama bir kızın intihar ettiği haberi vardı ekranda. Gözlerim kapanmadan hemen önce kızın bir fotoğrafını göstermişlerdi. Oysa gözlerinin içi gülüyordu o fotoğrafta.

Gözlerim kapandığında babamın sesi kulaklarımdan içeri çoktan süzülmüştü. 

"Miniğim, bahçeye ektiğin sardunyaları hatırlıyor musun? Bir tutulamaz elbet lâkin onların kendi yaşamlarına son verdiklerini bir düşünsene? Sen uğraşmış, onları sevmiş ve her gün usanmadan beslemişsin. Kendi ellerinle dikmişsin onları toprağa. Can suyunu dökerken gözlerinin içi gülmüş mutluluktan. Kışın donmasın diye üzerine sera yapmışsın. Rüzgarda kopmasın diye gövdeni siper etmişsin. Dalı kırılınca gözyaşların düşmüş yapraklarına. Her gün camdan onu seyretmişsin. Düşünsene bir, onların kendi yaşamlarına son vermek istediklerini. Âh insanlar..." demişti babam. 

O zaman anlamamıştım bu dediklerini. Masal anlatıyor gibi gelmişti. Ardından uykuya teslim olmuştum zaten. Bir gün, babamın vefatından sonra, penceremden mezarlığı seyrederken, bahçemizin köşesine takılmıştı gözlerim. Artık orada olmayan sardunyaların hayaline gülümsemiştim. Ve birden zihnimin içine doluvermişti babamın sözleri. Ölmenin güzelliğini düşünerek izlediğim mezarlıktan çevirmiştim dolan gözlerimi. Babam gitmişti belki ama beni hâlâ koruyordu. 

Anıları ile dahi, beni koruyordu.

Benim gizemli amcanın yanında oturmuş, az önümde oyun oynayan küçük hanıma bakıyordum. 

Bana bakmıyordu.

"Âişe, çok özür dilerim. Huzursuzluğa sebep oldum-"

"Allah senden razı ola."

"Ne?" 

"Allah senden razı ola diyorum."

"İyi ama neden böyle bir şey diyorsun ki şimdi?"

iflilak: yeryüzünü bulutlar kapladıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin