"Kabına sığmaz olunca bana koşardı eskiden, şimdi bunu yapmıyor; kırgın.
Kırgınlığının nedenini çözemiyorum bir türlü, artık gözleri çok uzaklaştı, okunmuyor."
Kaybolmak.
Derin ve soğuk dalgalar arasında, nereye kulaç atacağını bilememe hâli.
Yönünü kestirme bahsinde çekilen güçlük.
Yolların, genç bir kızın heyecanla işlediği ilk nakışının arkasını andırması.
Kaybolmak, en derinlerde...
Kayıp.
Kaybolmanın bir sonucu mu? Yahut kayıp olanı aradığı için mi kaybolur insan?
Kaybettiğim o şeyi ararken mi kaybolmuştum?
Kaybolurken sessiz sedâsız, kayıp bir varlığa mı dönüşmüştüm?
Aradığım, ama bulamadığım...
Hasretini çektiğim...
Hiç ayak basmadığı mekânları özlemle yâd eder mi insanoğlu?
Adından bîhaber olduğu birinin, hasretiyle kavrulur mu hiç?
Sıcak soğuk oyunundaki gibi, ruh da bağırır mı "Sıcak!" diye, yaklaşırsan aradığına?
Ne yaptığımın biraz farkında olsam da zihnimde bir uyuşukluk ki kol geziyordu.
Bir anda ayağa kalkınca tabureye çarptım, devrildi.
Hafif, çok hafif bir gülümseme rüzgar gibi geçerken onun dudaklarından; ufak lâkin seri adımlarla terk ettim odayı.
Yerdeki sofraya oturup yemeğime kaldığım yerden devam etmeye başladım. Üzerimdeki bakışları umursamamaya gayret ederek bir an evvel bitirmek istiyordum tabağımı. Hem belki hiç durmazsa ağzım, soru da sormazlardı.
Yanıldım.
"Yavrum, Verdâ'm... Ses geldiydi, bir sıkıntı yoktur inşallah?"
Son lokmamı da mideme indirip gülümsedim. İçten olmasını umarak.
"Elhamdulillah Fâtıma Ana, bir sıkıntı yok."
Her ne oldu ise az önce, benim dillendirmem gerekmezdi. İstesem de gücüm yetmezdi.
"Eyi bakalım..."
Ne konuştuğumuzu sormak istediğine ama saygısızlık olmaması için buna yeltenmediğine emindim. Âişe de sessiz kalmayı tercih etmişti.
Bir tutam gerginlik, bir miktar saygı ve bolca merak... Sofranın özetiydi.
Yemekten sonra el birliğiyle ortalığı toparladık. Kafam dağılsın diye bulaşıkları bahçedeki su leğeninin orada ben yıkamak istedim. Arada bir, durmuş olanları düşünürken buluyordum kendimi. Sonra düşünmemek için kafamı sallıyor ve kaldığım yerden devam ediyordum.
Düşünme molaları vererek bulaşıkları yıkamak, yaklaşık bir saat sürmüştü.
Eve girdiğimde odada sadece Âişe vardı. Farklı bir hava sezmiş olsam da üzerinde durmamaya çalıştım. Belki de olanları konuşmaktan kaçıyordum yalnızca.
"Âişe?"
"Efendim?" derken gözlerini kitabından kaldırıp bana bakmıştı.
"Acaba diyorum, yarın çarşıya mı çıksam?"
"Lâkin benim medresem vardır."
"Yok hayır, yani tek. Yalnız?"
"Bir başına ne edersin çarşıda?" şaşkınca bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
iflilak: yeryüzünü bulutlar kapladı
Ficción General"Yeryüzünü bulutlar kapladı Verdâ. Bâtılın kara bulutları yüzünden insanlar gözlerinin önündeki hakîkati idrak edemez olmuş." Travmaların, yalnızlığın, geçmişin aydınlığındaki kavrayışın ve şefkat yüklü bir sevginin hikâyesi. "Sevmekten daha zordur...