Charles büroya gittiği gibi geri dönmüştü. Yapacak hiçbir şeyi yoktu yani pazartesi günkü davasına hazırlanmak dışında. Fakat eve dönüp Raven ile karşılaşmak istemiyordu. O yüzden gidip bir parka oturdu. Neyse ki birkaç dakika sonra telefonu çaldı. Arayan Ravendı. Muhtemelen nerede olduğunu soracaktı.
"Neredesin? Gitmeden sana geldim ama yoksun." Tahmini tutmuştu.
"Dışarıdayım."
"Eve gelemez misin? Biraz konuşuruz." Raven abisinin kızgın olduğunu biliyor, onu yumuşatmaya çalışıyordu.
"Meşgulüm."
"Tamam o zaman ben eve dönüyorum. Hank de -işlettiği- spor salonuna gidecek. Görüşürüz."
"Görüşürüz." Charles telefonu kapattı ve yavaş adımlarla evine döndü. Acilen çalışmaya başlamalıydı. Bugün olan saçmalıkları anca öyle unuturdu.
Evine geldiğinde neyse ki kapıda Raven'ı bulmamıştı. Sadece kapıdan çıkan Bonitayı görmüştü o kadar ama kız kendisini görmemişti. Charles evine girer girmez yatak odasına gitti ve bilgisayarını aldı. Birkaç saat öncekinin aksine arama motoruna girmemişti. Eh, bu da bir gelişme sayılırdı.
Charles neredeyse iki saat çalıştı. Çok yorulduğu için gidip kendine bir elma aldı ve oturma odasına geçip yedi. Neden sonra, terasa çıkıp manzaraya bakmak istedi. İleride deniz görünüyordu. O da kendisine iyi geleceğini düşündüğünden bilgisayarını alıp çalışmayı açık havada sürdürmeye karar verdi. Madem Erik de terasa çıkmıyordu o zaman sorun yoktu.
Charles balkondaki geniş masaya otururken; Raven, Hank ve Erik üçlüsünün bu masada kahvaltı yaptığını görebiliyordu. İçinden kardeşine sövdü ardından işine döndü. Yarım saatin ardından yan evin kapısı açıldı. Charles bunu duyunca hemen bilgisayarını alıp içeriye gitmek için davrandı.
"Charles, Raven sana vermem için bir paket bıraktı. Çantasındaymış, sana verecekmiş ama ortalık karışınca vermeyi unutmuş." Charles bilgisayarını içeri bıraktıktan sonra gidip Erik'in elindeki hediye paketini aldı. Kendi evine ilerlerken paketi açtı. İçinden annesi, Raven ve onun olduğu çerçeveli fotoğraf çıkınca Charles kapıdan giremeden öylece kalakaldı. Kalbinde bir sızı peydah olmuştu. Annesiyle fotoğrafları çok azdı ve Charles gittiğinde onları almayı unutmuştu.
Görüşü buğulanmıştı. Charles ağlamak istemiyordu ama gözünden düşen iki damla çoktan çerçevenin cam yüzeyiyle buluşmuştu. Hızla çerçeveyi temizledi. Erik onun ağladığını görünce içeri girmekten vazgeçip onu izledi. Charles asla sık ağlayan birisi olmamıştı -kendi yanında ailesi dışında bir konu için ağladığını görmemişti.- bu yüzden Erik onun ne yapacağını bekledi. Charles, Erik ile göz göze gelince evine girdi fakat kapının önüne oturup hıçkırarak ağlamaya başladı.
Erik onun kızarık gözlerinden devamının geleceğini anlamıştı. Bu sebeple Charles'ın peşinden geldi. Elindeki çerçevede ne olduğunu cidden merak etmişti. Ayrıca o yanına varamadan Charles'ın hıçkırık sesleri duyulmuştu.
"Charles!" Charles kendisine seslenen Erik'e görmeyen gözlerle baktı.
"Efendim?" Erik istemsizce ona doğru birkaç adım daha attı.
"İyi misin?" Charles biraz kendisine gelmişti. Erik'in yardımıyla yerden kalktıktan sonra göz yaşlarının izlerini sildi. Gerçi gözleri hâlâ kızarıktı ama ona da bir şey yapamazdı.
"Iyiyim. Teşekkürler." Ardından yere koyduğu bilgisayarını alıp sehpaya koydu. Erikle göz göze gelmemek için ekstra bir çaba sarfediyordu. Gerçi Erik de onun acı içindeki gözlerini görmekten pek zevk almıyordu. Gözleri kızarınca maviliği iyice belli olmuştu ama aynı şey gülüp gözleri parlayınca da oluyordu ve Erik ikincisini tercih ederdi.
"Bir şeyler ister misin ya da kalmamı?" Erik onun koluna dokundu fakat Charles ondan hafifçe uzaklaştı.
"Teşekkürler ama gidebilirsin." Erik bu cevaptan sonra istese de kalamazdı. Hızlı sayılabilecek adımlarla evine döndü fakat son defa dönüp Charles'a baktı.
Ona ciddi manada değer veriyordu. Charles onun hayatındaki tek, en iyi dosttu. Tamam Logan ve Hank'i de seviyordu fakat Charles başkaydı. Bakışıyla, gülüşüyle, konuşmasıyla bambaşkaydı. O her zaman kendisini koşulsuz şartsız dinleyen, daima doğru tavsiyeler ya da sözlerle içini rahatlatan kişiydi. İşte bu sebeple onu yalnız bırakamıyor ya da boşveremiyordu. Onunla ilgili her şey Erik için önemliydi.
Erik bazen o gün yaşanmasaydı ne olurdu diye düşünüyordu. Charles gittikten sonra ne yapacağını bilememişti. Yapayalnız kalmış, çok bocalamıştı. Hatta sırf Charles onu görsün diye model olmuştu. Tüm dünya tanıyordu onu, Charles da illa görmüştür diye düşünüyordu. Belki arar diye de beklemişti. Ta ki bugüne kadar. Bugün Charles ona yine neredeyse o gün baktığı gibi bakmıştı. Tek fark bugün ona kırgın değildi. Erik bunun iyi bir şey olmadığını, Charles'ın ona karşı hissizleşmeye başladığını biliyor ve bunu dert ediyordu. Çünkü düşünmesi gereken bir sevgilisi varken onun aklındaki tek şey Charles ve ağlama sebebiydi. Erik iyi bir yolda olmadığının farkındaydı fakat bu gidişatı durdurmaya da niyeti yoktu. Gerçi bu yolun sonunda Charles'a arkadaştan öte hisler besleyeceğini bilseydi belki de bu gidişatı durdurmaya çalışırdı.
Öte yandan Charles biraz daha kendine gelmiş, çerçeveyi odasına götürmüştü. Raven güzel bir hediye vermişti ona. Yine de onu arayıp konuşmayacaktı. Zaten ne o kadar enerjisi ne de tahammülü vardı. Kafası çok dağınıktı. Aklı bir süre annesine takılı kaldı. Bir ara mezarına uğrayacaktı. Fakat şimdi onu düşünmek kalbini acıttığından başka şeyler düşünmeye çalıştı. Korkunçtur ki yalnızca sabah Logan ile yaptığı konuşmayı hatırlıyor, bunun hakkında düşünebiliyordu. Bu konuşmayı da düşünmek istemediğinden bilgisayarını tekrar eline aldı. Uzun süre çalışacak ve tüm bu olanları unutacaktı.
Merhaba
Uzun süre sonra bölüm atıyorum. Umarım beğenirsiniz. Benim pek içime sinmedi çünkü :((
Sizi seviyorum eti puflarım 💟💟