1

33.4K 1.3K 1.7K
                                    

*Tanıtım videosu.

Kalabalığın içinde yalnız olmak... Tam olarak bu durumdaydım. Yemekhanede elimdeki tepsimle boş bulduğum bir masaya yerleştim ve kapüşonumu saçlarıma geçirdim. Fark edilmek istemiyordum. Eğer edilirsem, yine laf atacaklardı. Bu durum beni artık boğuyordu.

Elime kaşığımı aldım. Pilava batırmadan hemen önce gözlerimi yemekhanede gezdirdim. Herkes arkadaşlarıyla gülüşüp eğleniyordu. Ben hariç kimse yalnız değildi. Zaten burası liseydi. Kim yalnız olurdu ki? Herkesin sosyalleşip arkadaş edinmesi gerekirdi. Ben ise bunu yaşayamıyordum.

Neden mi?

İnsanların bana gelen konuşmalarını duymamak adına okulda yasak olsa dahi telefonumu çıkarttım ve kulaklıklarımı kulağıma yerleştirip bir şarkı seçtim. İşte şimdi rahattım. O iğrenç sesler kulağımda yoktu. Okulda telefonun neden yasak olduğunu anlayamıyordum. Beni sadece şu alet mutlu ederken neden yasaktı ki? Belki de sırf bu yüzden okuyup şu boktan eğitim sisteminin başına geçmeliydim.

Yemeğimi yemeye başladım. Yememeliydim ama buna engel olamadım. İradesi güçlü bir kız değildim. Benim yaşıtlarım onca diyeti nasıl yapıyorlardı buna da anlam veremiyordum. Sabah erken kalk, spor yap ve yeme. Asla yeme. Ülkede genel olarak bu hâkimdi. Ben ise yaşadığım yerde gerçekten ortalamanın oldukça üstündeydim.

Yememelisin.

Birkaç dakikayı geride bırakırken yemeğimin yarısını silip süpürmüştüm. Sonrasında ise karşımda boş olan sandalyem çekilmişti. Başımı kaldırdım. Karşıma oturan çocuk benden bir yaş büyüktü. Kendisiyle konuşmuşluğum yoktu ancak tanıyordum. Tanrı aşkına, onu kim tanımazdı ki? Okul basketbol takımının kaptanıydı. Peki benim karşımda ne işi vardı?

Ona boş boş bakmaya devam ettim. O ise eliyle kulaklıklarımı gösterip çıkartmam adına işaret yaptı. Sıkıntıyla nefesimi dışarı verdim ve kulaklıklarımı çıkarttım.

"Ne var?" diye sordum ellerimi masanın üzerinde birleştirerek.

Güldü ve arkasına yaslandı. "N'aber Jennie?"

"Seni ilgilendirmez."

Evet, böyle yaklaşmak zorundaydım. Yoksa yine aynı şeyleri yaşayacaktım. Yine...

"Hâlini hatrını sorayım dedim. Bu kadar sert olma. Yumuşa biraz."

Gülüşünde sıcaklık yoktu. Aksine alaycıydı ve bana olan bakışları bile bunu kanıtlıyordu.

Ben cevap vermeyince dudağını ısırıp arkasına döndü. Kaşla göz arasında bir yere baktı ancak anlayamamıştım. Tam arkaya doğru dikkatlice bakacakken yine bakışlarını bana çevirdi.

"Yemeği beğendin mi?"

Başlıyoruz.

"Siktir git." dedim tereddüt etmeden.

Kaşlarını havaya kaldırdı. "Ama bana böyle davranma. Senin için yemek listesini düzenledik. Her gün mutlaka pirinç var. Salatayı çıkarttık çünkü formunu korumalısın güzellik."

Masanın üzerindeki ellerimi indirip onun göremeyeceği bir şekilde yumruk yaptım. Sinirle soluyordum.

"Ve en güzel haberi veriyorum. Artık bir tane değil iki tane tatlı veriyorlar. Hepsi senin için."

Arka masadan bir kızın kahkaha sesini duydum. Yemekhanede olan konuşmalar kesilmiş sadece bizi izliyorlardı. Şimdi Minjoon'un nereye baktığını anlamıştım. Kendi arkadaş masasına bakmış olmalıydı. Bu da bir plandı.

Yeme isteğim kaçarken olduğum yerden bir hışımla kalkıp elime tepsimi aldım. Yemek istemiyordum. Yememeliydim.

"Nereye ya? Konuşuyorduk."

Son kez Minjoon'a baktım ve yüksek sesle "Defol!" diye bağırdım. Gülerek arkasına yaslandı. Bu çocuk son sınıftı. Benden bir yaş büyüktü. Nasıl böylesine ucuz işlere girişebiliyordu anlamıyordum.

Tam ilerleyeceğim sırada Minjoon'un arkadaşlarından biri "Minjoon dikkat et. Seni de yemesin." diye bağırdı. Dudaklarımı araladım konuşmak için ancak herkes bana bakıp gülüyordu. Sadece sustum. Sustum ve tepsimi, tepsi taşıma arabasına bıraktıktan sonra çıktım yemekhaneden. Nefret ediyordum. Bu insanlardan nefret ediyordum.

Gözlerimin dolmasına engel olamadım. Ayaklarım beni kızlar tuvaletine götürdüğü için oraya girdim. Girdiğim anda içeride olan iki kız birbirleriyle benim hakkımda bakışıp gülüşerek çıktılar tuvaletten.

Ellerimi yıkadıktan sonra boş olan kabine geçtim ve çıplak dizilerimi yerle buluşturdum. Hiçbir zaman diyet yapmakta başarılı olamamıştım. Spor ise hayatımın hiçbir yerinde yer almamıştı. Belki kusarsam bunlara gerek kalmazdı. Kalmazdı değil mi?

Yemeğimin hepsini yiyemediğim için doyduğum söylenemezdi ancak yine de klozete doğru eğildim. İşaret parmağımı boğazımdan arkaya attım. Kaç kere öğürdüğümü sayamamıştım. Gözlerim kızardı ve kendiliğinden sular akmaya başladı. Midem bulansada başarılı olamadım. Kusmayı bile beceremedim.

Ağlayarak kendimi yere bıraktım ve sırtımı kapıya yasladım. İnsanlardan nefret ediyordum. Beni bu hâle getiren herkesten nefret ediyordum. Bu kadar güçsüz olduğum için kendimden de nefret ediyordum.

Ellerimin tersiyle gözyaşlarımı silip burnumu çektim. Zar zor oturduğum yerden kalktım. Bitkindim. Saatlerce koşmuş gibiydim. Bu his gerçekten berbattı. Kapının kilidini çevireceğim sırada ceketimin cebindeki telefonum titredi. Elimi cebime attım ve çıkarttım telefonumu. Ekranıma düşen mesaj ise duran gözyaşlarımın tekrar akmasına sebep olmuştu.

singularity: Siktir et onları.
singularity: Sen çok güzelsin.

you shouldn't eat, taennieHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin