Nefes nefese odaya girdiğimde poyraz a bakıyordum ama yoktu. Nereye gittiğine dair bir fikrim de yoktu. Otelin içinde de görememiştim."Kadınlara gitmiştir yine." Diye düşünüp yatağa oturdum. Neredeyse akşam olmuştu. Sinirle ayaklarımı yere vurdum. "Of of of!"
Telefonu çıkarıp egeyi aradım ama açmadı. "Ege... Ah ege!"
Kapı açıldığında ayaga kalktım. Poyraz gelmişti. "Neredeydin?"
Cam kenarındaki koltuğa oturdum. "Sanane." Öyle sinirli baktı ki gözlerimi kaçırdım. "Sanane öyle mi?" Ona bakmadan kafamı salladım. Yürek yemiştim evet...
Ayağa kalktım ve yanına gittim. Gözlerimin içine baktı. Hemde öyle baktı ki sanki... Sanki benden nefret ediyormuş gibi... "Beni... Evime götür."
Bir adım attı ve aramızdaki azıcık olan mesafeyi kapattı. Şimdi ise yüzlerimiz birbirine daha yakındı. Kaşlarını kaldırdı. "Anlamadım."
"Beni. Kendi. Evime. Götür." Tek tek söylemiştim. Anlayabilsin diye.
"Neden?" Nefesi yüzüme çarpıyordu. Gözlerimi gözlerinden çekmek istesem de yapamadım.
"Çünkü... Evimi özledim." Evet evimi çok özlemiştim ama bu bir bahaneydi. Amacım emire gitmekti. Yüzüne nasıl bakacağımı bilmesem de...
"Döndüğümüzde gideriz."
"Ben şuan gitmek istiyorum."
"Nehir..." Sesi uyarır gibi çıkmıştı. Ya emir kendine birşey yaptıysa?
Geri çekildim ve telefonumu elime aldım. Lavaboya gidip suyu açtım , kapıyı kitledim ve egeyi aradım. Çaldı... Çaldı... "Nehir."
Sessizce konuştum. "Ege. Emiri buldun mu?"
"Yok. Hiç bir yerde yok." Gözlerim dolmaya başladı. Kendine zarar vermiş olamazdı değil mi?
"Polis. Polise haber verdiniz mi?"
"Nehir. Kaya demirel'in adamları bile bulamadı. Polis ne yapabilir?"
"Kadir kandemir. Ondan yardım isteyin. O bulabilir."
"Poyrazın babası mı? Ondan ölsem de birşey istemem nehir."
"Ne yapacaksın o zaman? Emir kendine birşey yapmadan bul onu. Bunun üstesinden kadir kandemir gelir."
Gözlerimden akan yaşları sildim. "Çok dikkat et ege. Sana yalvarırım çok dikkat et."
"Merak etme. Sen kendine dikkat et asıl. O adam sana dokunacak olursa... onu gebertirim. Tamam mı?"
"Kapatıyorum şimdi. Yine arayacağım." Telefonu kapatıp cebime koydum. Aynaya baktığımda hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. "Bu halin ne nehir? Sen bu değilsin." Bitmiş gözüküyordum. Bu hayatta bir amacım yoktu. Işte tam da böyle görünüyordum.
Yüzümü yıkayıp suyu kapattım. "Ben daha kendimi affedemedim ki , beni kim affetsin..." yüzümü havluyla kurulayıp çıktım. Poyraz koltukta oturmuş telefonuna bakıyordu. Kafasını telefondan kaldırdı ve bana baktı. "Emiri bulmak için mi dönmek istiyorsun?" Yutkundum. Duymuş muydu?
"Emir seni görünce boynuna sarılacak mı zannediyorsun?" Tekrar yutkundum.
"Onun yerinde olsam... Bir daha yüzüne bakmazdım."
Gözlerimden bir bir yaşlar akmaya başladı.
"Emirin kayıp olduğunu nereden biliyorsun?"
"Sen beni ne sanıyorsun nehir? Oradan saf birine mi benziyorum?" Ayağa kalktı ve yine burnumun dibine kadar geldi. Gözlerinden alev fışkırıyordu sanki.