2- ASİLÂV: " ŞEHVET KUYUSU "

26.3K 986 920
                                    




Kalın tok sesi kulaklarıma doluşurken; Behmar Rehani'nin ettiği hakimlik yemini kısa sürdü. Şaşırtıcıydı çünkü ben, 'Seni istiyorum.' derken içimden söylemiştim.

Karşımdaki adam, oldukça tehlikeli duruyordu. Vücut dili, gözlerinin gözlerime değmesi ile tuhaf bir elektrik akımıyla değişmiş küstah diye adlandırdığım çehresindeki kemikli kasları bir dakikanın ardından gevşemişti.

"Çok yakışıklı görüyor musun?"

Efrin, hayranlıkla iç çektiğinde alt dişimi dişlerimin arasına alıp ısırdım. "Öyle ahım şahım bir yakışıklılığı yok," deyince kaşlarımı kaldırarak bakışlarımı kürsüden uzaklaşmayan genç yaştaki hakimden ayırdım.

On sekiz yaşımda hiçbir şeye sahip olamayacağıma inandığımda bazı şeyleri yalnızca istedim. Altı yaşındaki çocukluğum, bezden bir bebek istedi oynamak için zirâ o bebek ellerimin arasına verilmedi; ailem bana oyuncak almazken, kendi oyunlarımı zihnimden yarattım. Kendi oyuncaklarımı bez kumaşlardan dikerek oluşturdum. Keçeli kalemlerimle bezden yaptığım bebeğe bir yüz çizdim. Bez bebeğimin kol ile bacakları yoktu ama altı yaşında ailemin bana isteyipte almadığı o şekilsiz şukulsuz bebeği ben kendim yarattım.

İstemiştim...

Nedeni vardı, malzemelerim vardı fakat alacak maddiyatımız yoktu. Tek bebekle geçirdiğim altıncı yaşım, yedinci yıl dönümümde bantlanmış kolilere hapsedildi.

Ben istediğim oyuncaklardan sıkılırdım.

Efrin'in dolaylı yoldan olacak kuzeni aklımı başımdan alırken, hakimlik yeminini harelerime bakarak söylemesi istifa ettiğim mesleğimi bana hatırlattı. Adamı sanki Allah bilerek karşıma çıkarmıştı. Mesleğinin onurunu koruyamayan yeminli bir avukat böylesine genç ve volkanik bir hakimle sanaldan nasıl seks yapacaktı kim bilir?

"Senin göz doktoruna gitmen şart, Arzum." Diyen arkadaşım ince kaşlarını çattı. Balık etli Efrin, vücudundaki kapatılması gereken yerleri bilerek açar, kimsenin ne dediğini umursamazdı. Sarı saçlarını balerin topuzu yapması, mini elbisesinin kendisine çok yakışması dışında gecenin en gözde bekar kadınlarının en zirvesindeydi. Babasının tanınan ve sevilen bir savcı olması da cabası. İstanbul'daki en az üç plaza Bedri Amca'nınken, annesi Sevtap Teyze'nin tasarım atölyesi vardı.

Efrin maddi açıdan zorluğu tatmamış bir kızdı. Giysi değiştirir gibi sevgili değiştirir, kafasına estiğini yapar lakin tüm bu saydıklarımın dışında dışarıdan bir zarar gördüğünde kabuğuna çekilir, günlerce hatta aylarca süren yaşadığı acıları ile kendisini odasına kapatırdı.

Efrin aslında güçsüzdü. Otoriter babası, kızcağızın eline oyuncakları vermiş kendisini başından savmıştı. Bedri Amca çok çalışıyordu doğru fakat bir kızın çocukluğu eksik kaldı mı o kız büyüdükçe yarım kalan anlarını başka yollarla doldururdu.

Efrin'in tepsiye bıraktığı kadehe uzanıp, içmesi için tekrar kendisine uzattım. Behmar Rehani'nin yakışıklılığı bir yana, önceliğim arkadaşımın hayal kırıklığına uğramış görüntüsünü düzeltmemdi.

"Babana kızma canım." Söylediğim cümleyi biri bana söylese sinirden gülerdim. Benim ailevi sorunlarım farklıydı çok farklıydı.

"Babam annemi bile davete getirmemiş!" Öfkeyle çenesi titredi. Her an ağlayacakmışçasına kirpikleri titreşti. Kadehin içerisindeki sarı sıvıyı bir solukta bitirdiğinde, "Yavaş!" diye kızdım. "Çarpacak!"

Küçük bir hıçkırıkla dudaklarını büzdü. "Bize verdiği değer beş parmağı geçmiyor Arzum." Simsiyah çakır gözlerini, gülümseyerek konuklarıyla ilgilenen babasına çevirdi. "O burada içten gülümsüyor. Eve geldiğinde yüzüne takındığı bir gülümseyişi yok!" Dişlerini sıktı. "Sence ne yapmam lazım?"

ASİLÂVHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin