5- ASİLÂV: 'BEYAZ VE SEN.'

14.2K 829 1.8K
                                    

Ruhumda ezilmiş bir çiçek var

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Ruhumda ezilmiş bir çiçek var. Yaprakları üstüne basıldıkça parçalanmış, boynu bükülmüş ufacık varlığında hayat bulmaya çalışan zavallı bir çiçek...

Zavallı hissetmem normal değildi lakin sebebini adlandıramadığım duygular zavallı olduğumu düşündürüyor, üzücü gerçeğini tokat edasıyla yüzüme indirirken basit bir kadın olmadığımı kendime inandırdım.

Nefes aldıkça o çiçeği ruhumdan kurtarmak istiyorum. Kurtarmak istiyorum ki ruhumun bataklığında cansızlaşmasını istemiyorum.

Bulduğum hayat kaderini ilmek ilmek alnıma işlemiş nefesimi şuracıkta keserken, onun soluğu nefesimi tamamen kesmeye yetmişti. Kanadımdan tutan adamın elleri bedenimden uzaklaşırken zehir zemberek sözlerini içen dudakları beni bozguna uğratmıştı.

Beni elleriyle itti; bedeninden uzaklaştırdı.

Burnundan derin nefes verdiğinde zalim bakışlarına tutsak kalmıştım. Behmar sırf Adliye'deyiz diye bana yaklaşmıyorsa ben hiçbir şey bilmiyorum! Kokumun kendisine bıraktığı çağrışımı bana söylerken, hayatımı ateşlerin içerisine attığımı belirtmişti.

Dayanamadım...

Mantıklı düşünemedim.

Sahi mantık neydi yahu? Şu akılcı insanların uydurduğu kalbin zıt yanı sizce doğru bir kavram mıydı?

KESİNLİKLE DEĞİLDİ! Şayet doğru olsaydı mantığım kalbimi engeller, adamın boynuna ahtapot misali sarılmazdım.

Sözlü diyalogumuzu bitiren yine Hakan Peker olmuştu. Adama bir 'Al artık koynuna karam. Günahın boynuma can karam!' demediğim kalmıştı.

Yanaklarıma hücum eden kan, onun endamına beni çekerken boynuna doladığım kollarımı kıstırıp uyarırcasına sıkarken, hışımla ellerini bedeninden uzaklaştırdı.

"Kendine gel!" diye gürlediğinde, kaşlarını çatmış dudaklarını birbirine bastırarak nefesini ciğerlerine hapsetmişti.

"Burası bir iş yeri! İçeriye biri girse sarılışının hesabını nasıl vereceğim?"

Gözlerimi kırpıştırdım. Sırf boynuna kollarımı doladım diye bana bağırıyor ise kalbim kırılmıştı fakat belli etmeye niyetim yoktu.

"Sen," dediğimde kaşlarımı çatıp dişlerimi sıktım. "Duygularımı hafife alıyorsun."

Benden uzaklaşıp sandalyesine doğru gittiğinde, masasının üzerine bırakılmış su bardağını tuttu. Bardağın ağzını usulca dudaklarına değdirip bir yudum aldığında, gürültü ile bardağı masaya bıraktı. Alt dudağımı istemsizce yaladığımı arkasında asılmış ufak aynadan gördüm. Yüzüm utançla yanıyor, kendimi bir güzel gözlerine soktuğum için pişmanlık duyuyordum.

'Tüh ya!'

"Bak Arzum," demesiyle söze giren hakim bey, nefesini gürültüyle bıraktı. "Bana karşı ilginin olduğunun farkındayım." Deri sandalyesinin pahalı derisine sırtını yaslarken, "Lütfen otur." demesiyle oturmak eyleminin dışında başka alternatifim yoktu. Adam devletin malına rahatça yaslanabiliyor, ben ayakta durup aval aval kendisini mi izleyecektim? Çok saçma!

ASİLÂVHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin