4- ASİLÂV: "Ateşten'TEN' "

17.5K 783 733
                                    



Kalbim 'Ateşsiz Arzum,' demesiyle atmayı kesti. Bedenimdeki tüm kemiklerim kaskatı kesilirken, saçlarımı okşayan nefesin sahibi canımı yakarcasına ananç bir tavırla gülümsedi.

Sağ elini masaya dayayarak, yoklama fişini önüme iteledi. Arkamdaki varlığı beni gerim gerim gererken, "Benim sana geldiğim gibi bana gelmesen de..." diyerek Hakan Peker'in şarkısına layık tuttuğum cümleleri aynen bana iade edince gözlerimi sıkıca kapattım.

'ALLAH'IM BU UTANÇ FAZLAYDI YA!'

'ÖYLE ÖLMEM ZALİMİN ÇOCUĞU. FÜZE AT ANAM FÜZEEE!'

Boğazıma kadar kızarırken, çaprazımdaki sandalye gürültüyle çekildi. Arkamdaki beden kulağıma baskı uygulayan ses tınısı benden uzaklaşınca rahatlamıştım rahatlamasına ancak İstanbul Hakimine çok fena rezil olmuştum. Yani ne vardı hukuk dışında başka meslek sahibi olan birine yazsaydım? Bula bula Behmar Rehani'yi bulmuştum...

Emel'in, "Arzum Hanım iyi misiniz?" sorusunu ikinci kez işitişim, hayali değil sahici idi. Anlık dürtüyle açtığım gözlerim çaprazımda oturan adamı bulduğunda bana bakmıyor oluşu rahatlamama yetti. "İyiyim." derken 'Problem yok!' gülücüğü attım yanımdaki kıvırcık marula. Emel'in öyle bukleli saçları vardı ki kesim tahtasının üstüne koy salataya doğra...

Tam da salataya girmelikti saçları...

"Çantamdan kalemimi verir misin?"

Önüme konulmuştu bir kere şu kağıt parçası.  Toplantıya katıldığıma dair belgeyi imzalamak için kaleme ihtiyacım vardı. Emel'in kalemimi uzatmasıyla kapağını ağzıma alarak çıkardım. Evet, değişik huylarım topluluk içerisinde beni yerin dibine sokabiliyor...

Behmar'ın bakışları bana batarken, bakışlarının batmasını değil de kırmızı dudaklarının süzüle süzüle benimkiler ile buluştuğunu düşündüm. Lanet olsun, onunla göz göze geldim!

Rujla süslediğim dudaklarım onunkine tezat kupkuruydu. Nişanlı bir adamın dudaklarına hayıflanarak baksam günaha acaba girer miydim?

'İbretliksin Arzum!' diyen iç sesime karşı koyamadım. Zaten teni yasak olan bir adama dokunmayacaktım. Yalnızca o güzelim yüzünü izleyecek, kırmızı dudaklarının hareket edişini seyredecektim.

Kağıtla buluşturduğum kalemin ucunu imza atacağım yere bastırıp karalayacakken, hayatın boklu değneği mürekkebi beyazla buluşturmadı. Aksi mümkün olmayacakmış gibi kalem yazmıyordu!

Sağ tarafımda oturan Emel'e dönüp, "Başka kalem ver." dedim. Sırada şu kağıdı imzalamayı bekleyen insanlar vardı ve toplantının başlamasına saniyeler kalmıştı.

"Başka kalem getirmedim ki," demesiyle Emel'in yanındaki kadın bizim hukuk bürosundaki Şeboo'nun adeta çakmasıydı.

"Bize de verin de imzalayalım artık!" diye azarlaması üzerine burnumdan derin bir nefes verdim.

'Kızzz Şebooo kayıp ikizini mi yolladın kadın bana? Büro yetmiyor, burada da cinsin çıktı vayy anasınııı...'

Sabırla iç çektim. Emel'in çantasını karıştırdığını ancak pilot kalem yerine dudak kalemi çıkarmasıyla dişlerimi gıcırdattım. Zaman bizim kıymetlimizdi, hadi beni geçin başkaları için epey değerli olacak ki hukuk bürosuna götünü bağlamış Şebo'nun kayıp ikizi, gözlerine taktığı kemik çerçeveli gözlüğüyle oynayarak "Hadi kızım seni mi bekleyeceğiz?!" diye bağırmaya yakın bir ses ile azarladı. Azarlayan ses tonunu işiten herkes  gözlerini bizim tarafa çevirdi.

ASİLÂVHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin