Kısım 1 Bölüm 1: 1956 Yazı

591 40 47
                                    

Güneşin tam tepede olduğu, sıcak mı sıcak bir Temmuz günüydü yaşadığım sıradan yaşamın ne kadar değerli ve özel olduğunu fark etmemi sağlayan gün. 15 yaşındaydım ve 1956 yılındaydık. Bir arkadaşım vardı; Jaemin.

Çimenlerin üzerinde yatıp gülümseyerek bana bakardı parka her gittiğimizde. Bazen yanında limonatası ve önünde kitabı olurdu. Yaz aylarında sarıya dönüşen kahverengi saçlarındaki uyumsuz tutamlar hafifçe esen rüzgarla birlikte dalgalanırdı ve o yüzünde kocaman gülümsemesi ile benden saçlarını düzeltmemi rica ederdi. Bisikletlerimizle evimizden çıkar ve buraya gelip güneşin tadını çıkartır, çimlerin kokusunu içimize çekerek gençliğimizi harcardık kısaca.

O zamanlarda tanıdığım bir çocuk vardı. Yeni taşınmıştı buralara. Büyük, hasır bir şapka takardı yaz günlerinde. Gözünde kırmızı çerçeveli güneş gözlükleri olurdu ve birkaç kitabı göğsüne bastırarak kütüphaneye giderdi. O çocuk bana geçen yıl kimseye söylemeden alıp ailemden gizlice okuduğum, sonunda yakalandığımda ise neredeyse dayak yediğim Lolita isimli kitabı hatırlatırdı. Daha doğrusu, kitabın bana hissettirdiklerini hatırlardım. Renjun bana bakmasa bile, ki bana neredeyse hiç bakmazdı, beni baştan çıkartabilirmiş gibi görünüyordu. Bakımlı, ilgi çekici, genç ve güzeldi. Çocuksu bir cazibesi yoktu aksine gayet olgun biri gibi görünüyordu.

Sırtı daha önce kimsede görmediğim kadar dikti ve adımları kendinden ne kadar emin olduğunun en büyük kanıtıydı. Gururla yürür, etrafına bakmazdı bile. Evinden çıkar, parkta önümüzden geçer ve düpedüz kütüphaneye doğru ilerlerdi. Doğrusu, ona imrenirdim biraz. Kendini seviyor ve kendine değer veriyormuş gibi görünürdü çünkü. Bunlar benim hiçbir zaman sahip olamadığım iki şeydi.

Jaemin'i dürterdim o geçerken ve Jaemin de başını çevirip onun yürüyüşünü izlerdi. Hayran olunası biriydi o bizim için. Huang Renjun asla bizim arkadaşımız olamazdı çünkü o bizden çok daha üstündü ve dik duruşu bunu belli eden yegâne şeydi.

Sanırım bu yüzden olsa gerek, Jaemin onu her zaman çok merak ederdi. Bazen onu bana tercih edebileceğini düşünürdüm. Ama tabii, Renjun asla bizim yanımıza gelmeyeceği için endişelenmeme gerek yoktu. Yine de Jaemin'in bu ilgisi kalbimi kırar, onun ilgisini çekmek için daha çok uğraşmama neden olurdu. En yakın arkadaşımı tanımadığım biri için kaybetmemeliydim ne de olsa.

23 Temmuz günü, her yaz olduğu gibi saat 2 buçukta Jaemin evimin önündeydi. Ailemle görüşmek istemediği için yerden küçük bir taş alıp camıma atarak beni çağırdı. Babam ondan pek hoşlanmazdı, onun aksine annem Jaemin'i çok severdi. Onu her gördüğünde içeri sokar ve onunla uzun bir süre muhabbet ederdi. Başta hoşuna gitse de bir süre sonra Jaemin bundan kaçınmaya başlamıştı. Annemle muhabbet etmek yerine benimle zaman geçirmeyi tercih ettiğini söylüyordu.

Taşların sesini duyduğumda yüzüme istemsiz bir gülümseme yayıldı ve camı açtım. Jaemin'i görmek her zaman neşelendirirdi beni. Jaemin, ona bakarken gözlerimin parıldadığını söylerdi. O benim en yakın arkadaşımdı nasıl olsa. Onu severdim.

Jaemin bana el salladığında ona aynı şekilde el salladım ve beklemesini işaret ettim. Odamda gizli bir yer vardı. Yatağımın altındaki tahtalardan birini kaldırmıştım. Jaemin ve ben oraya küçük bir sırt çantası sakladık. İçinde ailemizin okumamızı yasakladığı kitap ve çizgi romanlar, yememizin hoşlarına gitmediği çikolatalar vardı. Yatağı ittirdiğim her seferinde ödüm kopardı ailem sesi duyacak diye ancak daha hiç yakalanmamıştım.

Çantayı alıp tahtayı tekrar yerine yerleştirdim ve yatağımı tutup ayaklarımı yere bastırarak çekmeye çalıştım ancak yere düştüm. Yine de son gücümü kullanarak çekmeye devam ettim. Ayaklarına kendimi geriye doğru ittirirken çorabım yerdeki bir çıkıntıya takılarak yırtıldı fakat bunu umursamayacak kadar heyecanlıydım. Yerden kalkıp cama gittim yine. Jaemin hala bana bakıyordu. Camımı açıp çantayı aşağıya attım ve Jaemin'in onu yakalamak için panikle koşuşunu izledim. Öyle yüksek bir evimiz yoktu, alt tarafı ikinci kattaydık. Ama pek değerli çikolatalı kurabiyelerimizin parçalanacağı düşüncesi Jaemin'i mahvediyordu.

Onun çantayı tuttuğunu gördükten sonra hızlıca eşyalarımı toparladım. Geleceğini bildiğim için zaten üstümü çoktan değiştirmiştim. O her gün gelirdi sonuçta.

Merdivenlerden parmak uçlarımda indim ve mutfağın önünden geçerken annemin yanına gidip yanağını öptüm. "Jaemin ile parka gidiyoruz anne."

Annemin yüzü aydınlandı onun adını duyduğunda. Jaemin onun gözünde iyi biriydi ve annem, iyi insanlarla arkadaş olmamı çok severdi. Onu yanımda tutabilmem için elinden geleni yapıyordu işte. "Jaemin burada mı?"

Başımı iki yana salladım. "Parkta buluşacağız, dün öyle sözleştik."

"Ne yazık," Annem kendi kendine söylendi. "Bir ara akşam yemeğine çağır onu, unutma sakın."

"Sorarım ama ailesinin izin vereceğini pek sanmıyorum." Ona el salladım. "Çok geç kalmam sanırım, görüşürüz anne~"

Jaemin'e selam söylememi isteyen sesini duyduktan sonra kapıyı kapatıp çıktım. Güneş gerçekten tenimi yakmak istermiş gibi parlıyordu. Gözlerime vurduğu ilk anda gözlerimi kıstım, elimi gözlerime siper ederek gökyüzünün sarıyla bulanmış masmavi rengine hayranlıkla baktım. Gökyüzü her zaman içimi ferahlatırdı. Kim bilir ne kadar hüzün, ne kadar öfke ve kin görmüş olsa da her zaman insanın içine huzur veren renklerle donanıyordu. Olmak istediğim kişinin özelliklerinden biriydi bu. Her şeye rağmen olumlu, sıcak ve karşısındakine huzur veren biri.

Parmaklarımın arasından sızan yakıcı güneş ışığına rağmen gökyüzünü izlerken bedenim neredeyse üzerime atlatan Jaemin'in varlığıyla sarsıldı. Bana sarılan çocuğa çevirdim bakışlarımı. Yüzünde yine her zaman sergilediği kocaman gülümsemesi vardı. "Yine ne düşünüyorsun?"

"Hiçbir şey." Ellerimi onun belime sarılmış olan kollarına koydum ve onun çekilmesini beklemeden yavaş adımlarla yürüdüm. Jaemin ise başını omzuma yasladı. Her bir adımda çenesi omzuma çarpıyordu. Belimdeki kollarını sıkılaştırdı. "Annem seni yemeğe çağırıyor."

"Ah, yine mi?" Jaemin iç çekti. "Anneni seviyorum ama o, biraz.."

"Abartıyor. Biliyorum."

"Yani sadece yemek boyunca babanın bakışlarını görmek istemiyorum, anlarsın ya. Her seferinde baban beni tersleyip duruyor ve annen de ona bu konuda kızıyor ve, ah, bu çok sinir bozucu gerçekten."

"Gelmek zorunda değilsin. Ona ailenin izin vermediğini söyleyebilirim."

Jaemin kollarını belimden çektiğinde onu hemen özlediğimi hissettim. Ne zaman benden uzaklaşsa içimi anlamsız bir korku sarardı.

"Daha önce de bu numarayı kullandık. Anneni reddetmeyi sevmiyorum, gelebilirim."

"Eğer öyle diyorsan.. Gelmen işime gelir. Böylece daha çok zaman geçirebiliriz."

Gülerek önüme geçti Jaemin ve ellerini uzatıp yanaklarımı tuttu. "Gel de sana bir öpücük vereyim~ Demek benimle daha çok zaman geçirmek istiyorsun."

Kaşlarımı çatıp eline hafifçe vurdum ve kıkırdadım. "Benden başka arkadaşın yok sonuçta, sana acıdığım için yapıyorum bunu."

"Hah." Jaemin gözlerini devirdi ve sırt çantasını çıkartıp çimlere bıraktı. "Benim bir sürü arkadaşım var."

"O yüzden her gün benimle burada takılıyorsun." Yanına, yere oturdum ve kendimi geriye atarak sırtımın çimlerle birleşmesine izin verdim. Ezdiğim böcekler o an için umrumda değildi. Havada sıcak bir esinti vardı. Gözlerimi kapatarak yaprakların hışırtısını ve diğer insanların seslerini dinledim. Jaemin de aynı şekilde yanıma uzandı ancak gökyüzüne bakmak yerine bana döndü, koluna yaslandı. Beni incelediğini hissedebiliyordum ancak bir süre, en azından o konuşana kadar böyle kalmayı tercih ettim.

Secret Between Us [norenmin]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin