oğuzhan koç - heyecandan
jieun'dan
-
Sonbahar mevsiminin yağmurlu bir gününde kara bulutlar bütün kampüsü sarmışken benim yüreğimde koca bir güneş doğmuştu. Yeri dövercesine yağan yağmur kesilmiş yerine şölen gibi gelen gökkuşağı manzarasını bana armağan etmişti. Üniversitenin ilk yılının ilk günü, benim için kötü bir başlangıç gibi gelirken hayatımın en özel ve en güzel gününü yaşamamı sağlamıştı. Sıradan hayatıma darbe vuran, bütün bildiklerimi alt üst eden onunla karşılaşmıştım çünkü, sarı saçlarıyla kara günüme ışık olan Park Jimin ile ilk kez yağmurlu bir günün sabahında tanışmıştım. Zaman yavaşlamış, onun dışındaki her şey bulanıklaşmıştı.
Park Jimin.
Islak sarı saçları alnına düşerken bütün olumsuzluklara rağmen soğuktan tir tir titreyen bedenleri sıcacık yapacak gülümsemesiyle hızlı adımlarla bana doğru yürüyordu. İlk kez gördüğüm bu çocuğun bana doğru attığı her adımda kalbimin delicesine attığını hissettiğimde hiç inanmadığım o 'ilk görüşte aşk' kavramının içine tepetaklak düştüğümü anlamıştım. Hiç şahit olmadığım yabancı hislerin arasında birdenbire yaşamaya başlamış hatta onlara alışmıştım.
Onu, o sıcacık gülümsemesini, sarı saçlarını ilk kez o yağmurlu günde görmüştüm işte ve ilk kez kalbimin biri için böyle delicesine, içi içine sığmayan bir şekilde attığını hissetmiştim. Çok saçma gelmişti, tek bir görüşle birine karşı böylesine hisler beslemek aşırı saçmaydı ama kendimi durduramamıştım.
O, yanımdan her şeyden habersiz geçip giderken ve o güzel gülüşünü başka birine armağan ederken ben olduğum yerde kalakalmıştım. İçimdeki koca boşluğun tattığım bu yeni hislerle doluşuna şaşkınlıkla şahit olmuş, yalnızlığın kamçısından kurtularak özgürleşeceğimi hissetmiştim.
Ama hiçbir şey beklediğim gibi olmadı.
İlk defa hissettiğim bu yabancı duygularla ne yapacağımı bilmiyor iken zaman bazen hızlı bazen ise oldukça yavaş akıp gitti. Onu gördüğüm vakitlerin nasıl geçtiğini anlayamazken diğer zamanlarımı ise onu görme isteğiyle harcıyor, bu isteğimin gerçekleşmesini beklerken zaman geçmek bilmiyordu. En ufak karşılaşmalarımız -sadece benim onu gördüğüm zaman dilimleri- heyecandan ölecek gibi hissetmeme neden oluyordu. Soğuk havaları, soğuk havalarda dışarı çıkmayı sevmeyen ben, onunla karşılaşabilme umuduyla her ders sonunda kendimi saniyeler içinde dışarıda buluyordum. Gözlerim karşı fakülteden çıkacak olan sarı saçları arıyordu. Bazen kampüsün kütüphanesinde görüyordum onu, yerimde dikleşiyor, beklentiyle yüzüne bakıyor, bakışlarımı rahatsız olmasın diye ondan çekmek için kendimle büyük bir savaş veriyordum.
Günler hatta aylar onu gördüğüm zamanlar ve göremediğim zamanlar olarak akıp giderken içimdeki hevesi yavaş yavaş öldürüyor, canımın yangınına bir çözüm bulmaya çalışıyordum ama bir yandan biliyordum ki çözümüm ondaydı, günler, aylar boyu aradığım su ondaydı.
Onu ilk kez görüşümün arasından 1 sene geçmişti ve o beni hala fark edememişti ki fark etmesi için de doğru düzgün herhangi bir adım atmamıştım, biliyordum ama yine de bunu nasıl yapacağımı bilemiyordum. Karşısına birdenbire çıkıp 'senden hoşlanıyorum' diyemezdim, bunu yapamazdım. Bir kez bile yüz yüze, göz göze gelmemişken bunu yapacak herhangi bir cesaretim yoktu.
Ben beklentilerimi en aza indirmekle uğraşırken bir şey oldu, küle dönen umutlarım bir anda küllerinden yeniden doğmuştu. Jeon Jungkook, grup ödevi sayesinde tanıştığım siyah saçlı çocuk, beni grup ödevimizi yapmak için evine davet etmişti. Başta kabul etmeyecektim, kampüsün kütüphanesinde veya herhangi bir sessiz kafede çalışabileceğimizi söyleyecektim ki onun, Park Jimin'in ev arkadaşı olduğunu bir şekilde öğrendim. Kader. Kader diye düşünmüştüm. Zamanla solmuş umutlarımın birden yeşermesini sağlayacak bu haber, kaderim dedim ve kabul ettim. Onunla belki de ilk defa karşı karşıya gelecektim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Baby? Baby.
Fanfiction"Kızına merhaba de, Park ŞEREFSİZ Jimin." boy×girl *İlk bölümlerde küfür ve argo kelimeler bulunmaktadır.* 14/07/2019