04.04
05.10.2020Aniden hissettiğim ürpertiyle irkilerek uyandığımda kendimi L koltukta buldum. En son Yangyang'ın hazırladığı sütü içip dizlerinin dibinde uyuklamıştım. Bana seslendiğini hatırlıyordum ama neden seslendiğini bilmiyordum.
Etrafta onu göremediğimde ona seslendim ama bir cevap alamadığımda evde olmayabileceğini düşündüm. Kendine kalacak bir yer arıyordu. Belki de bulmuştu ve sadece bunu söylemek için yanıma gelmişti.
Uzandığım koltuktan doğrulup pencereye doğru ilerledim. İçerisi oldukça serindi ancak camlar kapalıydı. Gökyüzü üzerindeki karanlık örtüyü atmak ister gibiydi, o uçuk grimsi mavi rengi ıssız sokağı esir almıştı. Pencereyi açıp kafamı dışarı uzattım. Aşağı baktığımda taş kaldırımda aylak aylak dolanan kediyi görüp ona seslendim ancak dönüp de bana bakmadı.
Başımı sağa çevirip sokağın aşağısına doğru baktım. Dışarısı buz gibiydi. Hamburg, her zaman buz gibiydi. Burayı buzdan şehre dönüştüren şey içindeki buzdan heykellerdi. Her yerdelerdi. Sanki kalpleri varmışçasına yiyor, içiyor ve sürekli bir yerlere yetişmeye çalışıyorlardı.
Ufak bir mırıltı duyduğumda kaşlarım elimde olmadan çatıldı. Başımı sağa sola çevirip sokağı inceledim. Az önceki kedi oturduğum eski apartmanın kapısının yanındaki kartonun üzerine yayılmış uyuyordu. Etrafta başka kimse yoktu. Mırıltıyı duyduğuma emindim. Konuşuyor gibi değildi. Melodikti.
Pencereden biraz daha sarkıp başımı kaldırdım ve yukarı baktım. Yatağım, giyinme odam ve ufak bir banyonun bulunduğu asma kattaki Fransız balkonu pencerenin hemen üzerindeydi. Siyah, işlemeli, eski korkulukların üzerinden sarkan bir çift el gördüğümde mırıltının kaynağını anladım.
"Yangyang." Pencereden biraz daha sarkarken ona seslendim. Seslenmemle mırıltısı kesildi ve birkaç saniye sonra kafasını eğerek bana baktı. Dirseklerini az önce kollarını yasladığı korkuluğa dayamıştı.
"Verena." Beni tekrar ettiğinde gözlerimi devirmeden edemedim.
"Yangyang..." Ben de onu tekrarladığımda kaşları çatıldı ve kafasını geri çekti. Birkaç saniye sonra kafasını tekrar eğip görüş açıma girdi. Uzun saçları alnına dökülüyordu. Aşağıya bakarken sallanan saçları gözlerini rahatsız ediyor olmalıydı ki kirpiklerini sürekli kırpıştırıyordu. Saçlarının ve kirpiklerinin gölgesi yüzüne düşse de henüz yanan sokak lambaları göz bebeklerine yansıtıyor, ışıl ışıl duruyordu.
"Verena?" Tekrar adımı söylediğinde ofladım.
"Ne var Verena Verena? Adımı mı ezberliyorsun?"
"Sarkmasana oradan öyle, düşeceksin sonra." Homurdanarak konuştuğunda kaşlarım kalktı ve biraz daha sarktım.
"Böyle mi?" Artık pencerenin dışında kalan belimi görebildiğinde gözleri büyüdü ve ağzı aralandı.
"Sarkma oradan Verena, düşeceksin. Yukarı gel." Beni yanına çağırdığında doğrulup pencereyi sıkıca kapattım ve asma kata uzanan merdivenlere doğru ilerledim. Basamakları birer birer tırmanıp kata ulaştığımda merdivenlerin sağında kalan ufak balkona doğru baktım. Yavaşça ilerleyip balkona çıktığımda çıplak ayaklarımın balkonun buz gibi zemine değmesiyle ve aniden esen rüzgarla irkildim. Gözlerimi kısıp kollarımı göğsümde birleştirdim. Yangyang, geldiğimin farkındaydı ancak dönüp bakmak yerine korkuluklara yasladığı kollarının üzerine çenesini yerleştirdi ve öylece sokağı izlemeye devam etti. Ahşap sandalyelerden birine oturmuştu.
"Hiç uyumadın mı?" Sorumla birlikte kafasını iki yana salladı.
"Saçmalık. Güneş doğacak birazdan, gidip uyu." Kafasını hafifçe çevirip bana baktıktan sonra tekrar önüne döndü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Disfruto | Liu Yangyang
FanfictionKaosu kucakla. Anıları kovala. Gözlerini aç. Gözyüzüne bak. Özlemeyi bırak. 26.05.2020