26.04.2021
03.16Dumanı tüten kahvemden bir yudum alırken hararetle bacak bacak üstüne attığım ayağımı sallamaya başladım. Saçlarımın üst yarısını tepemde sıkıca bağlamıştım. Kucağımdaki derginin bir sayfasını daha geçerken ayağımı hızlı hızlı salladığım için ayağımdaki şıpıdık ev terliğim fırladı ve az ileriye iniş yaptı. Kısaca bir terliğe bir de ayağıma baktıktan sonra ayağımı sallamaya devam ederken gözümdeki kemik gözlükleri düzelttim ve dergiden bir sayfa daha geçtim.
Birkaç saat sonra Eric ile bahsettiği zırvalıklar hakkında konuşmak üzere buluşacaktım. Normalde asla gergin olmazdım ama şuan normal bir an değildi. Eric'le buluşacağımı duyduğundan beri benimle sınırlı iletişim kuran bir Yangyang vardı. Çok zorunda kalmadıkça konuşmuyor, sorularımı cevapsız bırakıyor ve tüm sataşmalarımı görmezden geliyordu. Öyle ki bir ayağını vura vura yürüyüp kendini bir yerlere kapatmadığı kalmıştı. Sürekli somurtuyordu.
Dış kapıdan birkaç ses geldi, ardından ağır kapı açıldı ve kapandı. Hızlı soluklarını, ardından da montunun fermuarının sesini işittim. Yavaşça ayağımı sallamayı keserken gözüm az ilerideki saate kaydı.
Birkaç saat önce birşey demeden çıkmıştı evden. Soru sorduğumda ise "Ben sana soruyor muyum?" demişti. Halbuki evet, soruyordu.
"Selam. Dışarıda deli soğuk var, evden çıkma bugün." İçeri girip kendini yanımdaki koltuğa devirirken elindeki poşeti kaldırıp salladı.
"Çilek aldım sana."
"Tüh, benim de dışarıda işim vardı." Sabah benim "Kahve yaptım sana", dedikten sonraki cevabını ona aynen iade ettiğimde gözlerini devirdi.
"Alıngan dönemindesin sanırım." Yarı oturur yarı uzanır vaziyette, ağırlığını tek kolunun üzerine vermiş kaldırdığı kaşlarının altından bana bilmiş bir bakış attı.
"Yoo. Sosyal dönemimdeyim, sosyalleşeceğim." Bana dünyanın en saçma şeyini söylemişim gibi baktı bir an. Sonra hafif doğruldu ve yaklaştı.
"Gel beraber sosyalleşelim. Dışarıda deli soğuk var. Kurtlar şehre inmiştir."
"Kurtlar nasıl oldu da kapmadı senin gibi kuzuyu?" Kafasını eğip hafifçe kıkırdadıktan sonra saçlarını savurarak tekrar gözlerime baktı.
"Kuzuyum yani?" Suratında serseri bir gülüş vardı. Ağzının ortasına bir tane geçirmek istiyordum.
"Ne o? Hoşuna mı gitti?"
"Yani... Eğer evde oturup benimle takılırsan daha çok hoşuma gidecek." Suratı ciddi bir hâl alırken kaşlarını kaldırarak gözlerimin en içine baktı. Derin bir nefes alırken elimdeki artık dikkatimi çekmeyen dergiyi üzerine attım.
"Üzgünüm, sosyalleşmem gereken konular var."
Ayaklanıp onu arkamda bırakırken arkamdaki bedeninin oturduğu kanepede tepindiğini çıkardığı boğuk seslerden anladım. Asma kata uzanan merdivenleri tek tek tırmanırken boğulur gibi öksürdüğünü duyup olduğum yerde duraksadım.
"Kumpas mı kurdun bana deli kadın? Yarasa iliği mi koydun kahvenin içine, ne var bunun içinde?" Kendi kendine söylenirken yüzümde oluşan gülümsemeye engel olamadım ve merdivenleri tırmanmaya devam ettim.
Sürgülü kapakları olan dolabı açtıktan sonra uzun zamandır dokunmadığım tarafa doğru gitti parmak uçlarım ve rastgele siyah bir elbise aldım elime. Kısa, ceket model bir elbiseydi. Uzun zaman önce saçma sapan aile toplantılarından birinde giymiştim. Ve güzelim elbiseyi yine saçma sapan bir yerde giymek üzere seçmiştim. Derin bir iç çekerken gerekli birkaç eşyayı daha kucaklayıp az önce çıktığım merdivenleri tekrar indim ve banyoya ilerledim. Salonun önünden geçerken Yangyang'ın az önce bıraktığım yerde tıpkı fazla pişmiş hamur gibi yayılıp boş boş tavanı izlediğini gördüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Disfruto | Liu Yangyang
أدب الهواةKaosu kucakla. Anıları kovala. Gözlerini aç. Gözyüzüne bak. Özlemeyi bırak. 26.05.2020